Buyuknet

Eğitim => Türkçe Ansiklopedi => Tarih => Konuyu başlatan: forget - 31.01.2012 - 19:41

Başlık: Karasi Beyliği
Gönderen: forget - 31.01.2012 - 19:41
Karasi Beyliği

Giriş
   Anadolu Türk tarihi açısından ayrı bir önem taşıyan Beylikler devri, iki ayrı zaman dilimi içinde Türkiye tarihinde yer almıştır. Bu devir, ilk olarak ,XI.yüzyılda  Doğu Anadolu'da Türk hakimiyetini temsil eden beylikler ve ikinci olarak, XIII. yüzyılda ortaya çıkarak aşağı yukarı XVI.yüzyıla kadar Türkiye tarihinin  Siyasi, sosyal ekonomik ve kültürel yapısına damgasını vuran Anadolu Beylikleri şeklinde değerlendirmektedir.Bu ikinci aşamada  yirmiyi aşkın sayıları ile ortaya çıkan Anadolu Beylikleri. Selçuklu hakimiyetin devamı  ve Osmanlı dönemine geçişin bir çeşit ara dönemi niteliği ile Anadolu'nun siyasi coğrafyasına egemen olmuştur. Siyasi otoritenin birçok parçaya bölündüğü böyle bir dönem, Anadolu'nun Türkleşme sürecinin netleşmesi açısından önem taşıdığı gibi,beyliklerin özellikle kuruluş devrelerine tarihleme ve menşeilerini tespit etmede zorluklarla karşılaşılmasına da sebep olmaktadır. Daha sonrada İ.Uzunçarşılı da araştırma yapmıştır bunun ardından bir kaç araştırmada yapmıştır.
Bunun yanı sıra, Batı Anadolu'da kurulan Aydın, Menteşe, Saruhan ve Karasi Beylikleri'nin , Bizans ve Latin dünyasına yönelik akınlar nedeniyle  birer gazi niteliği taşıması  da onları diğer beylikler içinde farklı bir yapıya zorlamış olmalıdır.Nitekim, bu yönden  belki de diğer beyliklere nazaran daha şanssız görülen Karasi Beyliği. batıya yönelik akınlarına devam ederken, hemen arkasında büyüyen  Osmanlı Beyliği'nin kısa süre kendisini de yutacağını görememişti. Bu sebeple, öteki beylikler içinde en kısa ömürlüsü ve hatta Timur faciası sonunda tekrar canlanamamış olan tek beylik Karasi Beyliği'dir.Bu beyliğin durumu ,aşağı yukarı çeyrek yüzyıla sığdırabildiğimiz varlığını, siyasi, sosyal, ekonomik, askeri yönleriyle incelemenin zorluklarını ve kaynak yetersizliğini de beraberinde getirmiştir.Karasi  Beyliği  hakkında ilk ve önemli araştırma  J.Mordtmann tarafından yapılmıştır.
1.Karesi Adı

   Beyliğin adının esasının . Karesi yahut Karası mı olduğu bu kelimenin, Kara-izi ya da Kara İsa kelimelerinin yumuşaması ile mi oluştuğu hususu hala tartışma konusudur. El-Ömeri'nin Mesalikü'l-ebsar adlı eserinde bu ad Karaşi olarak geçmektedir. Kalkaşendi'nin eserinde ise, bir yerde  Karaşi iken diğer bir yerde Karası şeklinde yazılmıştır.Burada noktanın düşmüş olması ihtimali vardır.Osmanlı kaynaklarında , karşımıza  Karasi şeklinde yazılmış olarak çıkan Karası adının ilk iki hecesinin kara olduğu ,bunun daha sonra ile kare şeklinde yazılmaya başlandığı anlaşılmaktadır.Nitekim,Tokat'taki Kutlu Melek'e ait kitabede bu açıkça kare şeklindedir.Bizans kaynaklarında  N.Gregoras'ın eserinde Karası adı "Calemas'in oğlu Carases şeklinde zikredilmektedir.  Kantakuzen ise eserinin bir yerinde Cerasae Frigyası satrapı Süleyman olarak Karası adından bahsetmektedir. Kantakuzenos'un eserinin Bonnae neşrinde verilen notlarda "Calamis'in oğlu Carasis'in hissesine düşen Lidya'ya kadar olan  Misya top-raklarına Carasia denildiği belirtilmektedir.J.H.Kramers'e göre,Kara İsa veya Kara Eseden gelmektedir.Bununla beraber Karesi’nin Kara İsa'dan bozularak meydana gelmiş olduğuna dair herhangi bir kanıt yoktur.İ:H.Uzunçarşılı, kelimenin aslı Kara İsa olsaydı, bunun Karası şeklinde telaffuz edilmeyeceğini, Karası, Karasa suretinde ifadesinin telaffuzumuza uygun düşeceğini,bu sebeple Karası adının Karası adının Kara İsa'dan geldiğini kanaatini taşımadığını ifade etmektedir.

Beylikler konusunda yapılan araştırmalarda sözgelişi Zambaur,"Qara-İsa",Halil Edhem  "Kara İsa Bey" ;F.Köprülü de Karasıoğlu İsa Bey şeklinde "Kara İsa" kelimesini kullanmışlardır. Karasi adının Kara İzinden geldiği fikride ileri sürülen diğer bir görüştür.Divan ü Lügat ü-Türk'de İdhi kelimesi " efendi" ,"sahip" manasındadır.Türkçe Kara kelimesi de eski Türklerin yön tayininde kuzeyi ifade ermesi bakımından hukuki alanda büyüklük ve yükseklik manasını kazanmış ve "kara han" ; "kara ordu "vb. birleşmelerde "büyük"; "baş" manalarında kullanılmıştır.Buna göre Karası adının "Büyük efendi, kudretli efendi" manasını veren bir şahıs adı olduğu anlaşılmaktadır.Ayrıca bu adın Karası şeklinde daha sonra yumuşatılarak yazıldığı şeklinde değil,Türkçe ses uyumuna göre Karası şeklinde yazılması, o döneme en yakın kaynak olmaları sebebiyle Bizans kaynaklarında zikredildiği şekle uygun olması bakımından da kanaatimizce daha doğru olacaktır.
Bunun yanında, öteki sahil beyliklerinin kurucuları olan Aydın, Menteşe, Saruhan  gibi şahıs adlarının, üzerinde filolojik araştırmaya gerek duyulmadan birer  Türkmen bey adı olarak kabul edilmesi Karası adı da bir Türkmen beyinin adı alarak kabul edilebilir.

2.Karası Beyliği'nin Kurulduğu Yer

   Batı Anadolu’nun XIV.yüzyılda başında Türk Beylikleri tarafından nasıl pay edildiğini  kaydeden Bizans  kroniklerinden N.Greguras’a göre Lidya’dan ve Eolya’dan  başlayarak Helesponi (Çanakkale) ile  sınırlanan Misya topraklarının da Kalames ve onun oğlu Karasis hüküm sürmekteydi.Misya,Edremit Körfezi’nden Simav’a hakim Demirci dağına ve oradan da Bilecik sahasından aşağı Sakarya’ya kadr uzanan bölgenin antik çağlarda ki adıdır.Bu ad, Strymon nehri civarından buraya göç ederek yerleşen bir kabileden gelmektedir.Truva çevresi de dahil olmak üzere Misya , yüksek ,kesik ve güç nüfuz edilir bir bölgedir.Özellikle Truva kıyılarında doğal limanlardan yoksun oluşu şehirlerin, bölgede çok eski zamanlardan itibaren varlıklarını korumalarına engel olmuştur.Bu gibi şehirlere ağabeydos (Nara) Sigea Antandros (Papazlık, Altınoluk), Dardanes ve Troas birer örnektir.
 Bununla beraber menşeleri oldukça karanlık görünün Kalem ve Karası Beyler’in hakkındaki çeşitli teorileri de sürmek mümkündür. Sözgelişi Baş Gelenbe’nin eski adı Kalmos’dur. Burası Bizans yol güzergahı olup, Balıkesir’in Ortaçağda ki adı olan Akiroş’u hemen güneyinde yer almaktadır. XII. yüzyılın ikinci yarısında Türkmen akınlarının Bergama, Edremet ve Kalamos’a oldukça yakın olan Kırkağaç (khliara)’a kadar uzandığı bilinmektedir. Nitekim  Pachymeres, Katalanların  Beregama’nın doğusunda ki Germe’de yerleşen Türk kuvvetlerin buradan çıkarttıkları yazar. Ksalamos ve Klhliara Germe’ye oldukça yakındır. XIII. yüzyılda Kavalleras adlı bir kale tarafından korunan Kalamos isim olarak Grek kaynaklarında zikredilen  Kalamis  ile benzerlik göstermektedir. Buradan hareketle, ilk önce Kalamos’u ele geçiren Türkmen Beyi’nin oğlu Karası’nın Balıkesir ve civarını fethederek buraya yerleştiğini bu bakımdan kendisine o beldenin sahibinin oğlu manasında Kalamis’in Karasi denildiğini  ve böylece Karası’nın babasının gerçek isminin meçhul olduğu düşünülebilir. Böylece Karası Bey, 1300 yılı başlarında Erdek (Artak Paremo), Biga (Pega, Sidene), Edremit (Adramittion), Bergama (Pergamos), Çanakkale (Hellespont-Küçük Misya) hariç büyük Misya sahasına hakim olmuş görünmektedir.

Karasi Beyliği’nin hakimiyeti altındaki yerler şöyledir: Aydıncık, Manyas, Edremit ,Bergama, Kemer-Edremit, Biga Hisarı, İvrindi, Ayazment (Altınova), Bigadiç, Mendehorya (Balıklı-Kemaliye), Sındırgı, Gördes, Demirci, Kızılcatuzla, Başgelenbe’dedir. Bunlar içinde Gödes ve Demirci Saruhanoğullar’ı Beyliği’ne aittir.
3.Karası Beyliği’nin  Kuruluşu

   Bizans İmparatorluğu, Latin hakimiyetin sona ermesiyle 1261 yılından itibaren bir çeşit yeniden doğuş çabası içine girmiştir. Ancak bu çaba, imparatorluk siyasetinin batıya kayması sebebiyle, devletin Anadolu’daki savunma gücücü zayıflatmış, bu güç askeri ve mali imkanlardan yoksun bırakılmıştır. Bu nedenle VIII. Mikhail zamanında (1259-1282) baş gösteren Bizans’ın Anadolu’dan kopuşu karşısında, II. Andronikos Palaiologos (1282-1228) ‘un saltanatın yıllarında giderek artan Türk fütuhatını engelleyerek gücü bir daha yakalayamayacağı aşikardır.  Zira, aynı dönemde Anadolu’da Moğol tahakkümü Selçuklu saltanatını tehdit etmekte , Türk kitleleri  uç beylerinin önderliğinde Selçuklu-Bizans’ın sınırlarını akmakta ve fethettikleri arazilerde ileride bağımsız olabilecek şeklide yerleşmekte idiler. Bu suretle ,uç beylerde uzun süre Bizans!a karşı faaliyette bulunan bu beylerin sahip oldukları yerlerde bağımsız birer beylik durumuna geliş devresinin ve dolayısıyla bir hazırlık safhasının,1283-1300yıulları arasında yaşandığı tahmin edilebilir.Ayrıca, meydana gelen iki yönlü karışıklıktan (Selçuklu-Bizans) yararlanarak Batı Anadolu’da kendilerine yer açan Türk Beyleri’nin  1302-1308 tarihleri arasında, önce Alanlar’a sonra da Karalanlar’a dayanarak Batı Anadolu’nun kontrolü altına alabilmek üzere son bir denemede daha bulunan II. Andronikos ‘un bu teşebbüsü ve elde ettiği destek bir durgunluk dönemi yaşadıkları da anlaşılmaktadır.Öte taraftan III. Andronikos’un  saltanatının ilk yıllarında Selçuklu tahtına geçen II.Mesut ‘un,nüfuzlu ümerasından sözgelişi  Saruhan ve Karası  gibi beyleri, bu tarihlerde Anadolu’nun batısına göndermiş olması ,siyasi ortam gereği muhtemelen görünmektedir. Türkler ile Bizanslılar arasında bu yoğun mücadelen neticesinde artık Batı Anadolu’nun büyük kısmı ele geçirilmiştir. Böylece, 1300 yılı başında Bizans İmparatorluğu ancak, İznik, İzmit ,Bursa, Edremit, Bergama, Sardes, Philadelphia (Alaşehir) ve Magnesia’da tutunabilmekte, hatta bu şehirleri kısa sürede kaybedebileceği açıkça görünmekte idi.
Bu ortam içinde II. Mesud’un nüfuzlu ümerasından olan Karası Bey babası Kalem Bey ile birlikte, öteki uç beyleri gibi Bizans İmparatorluğu’nun da zayıflığından yararlanarak Çanakkale’ye kadar olan eski adıyla Misya kıtasını, yani bugünkü Balıkesir ve civarını ele geçirdiler.Onların bu bölgeye kesin olarak hangi tarihte geçirdiklerini tespit etmek mümkün olmamakla ve bu konuda bazı tarihler üzerinde tahminde bulunmaktan öte gidememektedir.Sonuç olarak,Kalem Bey ve Karası Bey’in XIII.yüzyıl sonunda beklide Germiyan kuvvetlerinin desteği ile Balıkesir ve civarını ele geçirdikleri ,XIV.yüzyıl başında (1300-1308)tamamen bağımsız olup , zaten bu sırada varlığı ile yokluğu bir görünen Selçuklu  saltanatı ile bağlantılarını anlaşılmaktadır.

4.Karası Bey

            Karası Bey zamanında meydana gelen Katalan Seferi ve Sarı Saltuk Türkmenlerinin Anadolu’ya geçişinden başka bu devre ve Karası Bey’in hayatı hakkında daha fazla bilgi edinemiyoruz. Onun zamanı, yeni kurulan beyliğin gerek Bulgar baskısıyla Rumeli’den, gerekse Moğol baskısıyla Anadolu’dan kopup gelen göç dalgalarına son durak olabilecek, elverişli bir mekanın sağlanmasıyla, dolayısıyla beyliğin kuruluş aşaması ile geçmiş görünmektedir.Bu suretle nüfusu artan beylik,daha da güçlenmiş,üstelik Bizans’ın bu topraklar üzerindeki son çabaları da faydasız kaldıktan sonra küçük Misya ve Saruhan Beyliği sınırlarına kadar yayılmak mümkün olabilmiştir .A.Tevdid ,böyle bi devrede kurucu sıfatıyla karşımıza çıkan Karası Bey’in hakimiyeti altındaki sahaya doğru göçlerin söz konusu olmasını, bu beyin kişiliğinden kaynaklandığını, bu bakımdan onun cömert adil bir yapıya sahip olduğu sonucunun çıkarılabileceğini belirtmektedir.Ancak bu durumda onun şahsiyetinin yanı sıra Türk topluluklarının yeni bir devlet kurmada başarı gösteren devlet adamının etrafında toplanması geleneğinin de rolü olduğu bir gerçektir.   
Öte  taraftan ,Karası Bey’in ölüm tarihi de kesin olarak tespit edilememektedir.Bunun dışında beylik hakkında II. Andronikos’un Karası oğlu Demirhan Bey ile bir antlaşma yapmak üzere Kyzikos Şehri’ne geldiği tarih olan 1328 yılına kadar herhangi bir habere rastlanmaktadır.Bu sırada Bizans imparatoru ile Demirhan Bey görüştüğüne göre Karesi Bey ,  1328 tarihinden önce vefat etmiş olmalıdır. Bazı araştırmacılar Karesi Bey’in ölüm tarihin 1328 yılı civarı olarak gösterdikleri gibi, bu tarihi 1334 olarak da vermişlerdir. Buna sebep Osmanlı tarihlerindeki kayıtlar olmalıdır . Nitekim Kemal Paşazade eserinde de Karası Bey’in 1334/1335 tarihinde vefat ettiğini yazmaktadır. Ancak Osmanlı tarihlerinde vefat eden Karası Bey’inden, Aclan Bey adıyla bahsedilmektedir. Bunlar içinde sadece Kemal Paşazade, Aclan Bey’in ismini vermez. 

5.Yahşi Bey

   Elimizde tek maddi kaynak olan mezar kitabelerinden anlaşıldığına göre Yahşi Bey,Karası Bey’in oğludur.Tokat’da bulunan mezar kitabesinde ve İbn Batuta Seyahatnamesi’nde “han” unvanıyla adı geçen Yahşi Bey bir sikkesinde ise “el_melik” unvanıyla anılmaktadır.

   İbni Batuta ,1333 yılında  Bergama’da ,buranın sultanı olarak Yahşi Han’ın bulunduğunu, Han kelimesinin Sultan anlamı taşıdığını ifade ederek, Bergama’ya geldiğinde,onun sayfiyede olduğunu,kendisine yemek ve elbise gönderdiğini yazmaktadır.El_Ömeri, Marmara memleketi sahibi olarak “Yaşi bin Karaşi” şeklinde kaydettiği Yahşi Bey’in o sırada Balıkesir emiri olan Demirhan’ın kardeşi odlunu söylemektedir.Müverrih ayrıca, Yahşi’nin memleketinin ,kardeşinin ülkesinin batısında kuzeye doğru uzanmakta olduğunu ,güneydeki şehirlerin bir kısmının Denizli’nin kuzeyine düştüğünü ve onun hakim olduğu sahanın “Yahşi İli” olarak anıldığını ve Bergama emirinin Demrhan bey tarafından tayin edildiği  kaydedilmektedir.

   El-Ömer’in verdiği bilgilerden , Yahşi ve Demirhan Beyler’in  Karası Bey’in oğulları ve kardeş oldukları, hatta Demirhan’ın büyük oğlu olduğu anlaşılmaktadır.Bunu beraber İbn Batuta, her iki beyden de ayrı ayrı yerlere hakim iki ayrı emir olarak bahsederken, onların Karası Bey’in oğulları veya kardeş olduklarını yazmaz, Belki de El-Ömeri,  onları Karasıoğlu olarak baba adıyla değil, de haneden adıyla zikretmek istemiştir.Daha öncede belirttiğimiz gibi, Kantakuzenos, Demirhan’ı Yahşi Bey’in oğlu olarak kaydetmiştir,Bu esere dayanarak,1328 de Demirhan’ın II.Andronikos ile anlaşma yaptığı kabul edildiğine göre, onun Yahşi oğlu olduğuna dair verilen ve her nedense itibar edilip üzerinden durulmayan bu bilgiyi de göz ardı etmemek için bir sebep yoktur.
   Bütün bunlardan anlaşıldığına göre Yahşi Bey, 1328’den önce muhtemelen Osman Bey’in hakimiyetinin son yıllarında 1324-1326 babası Karası Bey’in ölümü üzerine Karası Beyliliği’nin başına geçti o yıllarda Osmanlı beyliğinden de güçlü bir durumda olduğunu Karasi Beyliği topraklarını genişletmiş güneyde, Saruhan Beyliği, doğuda Osmanlı Beyliği ile komşu olmuştu .Batıda Ege Denizi ve karşıda Rumeli sahilleri Karesi Beyliğini bu iki komşu olup Türk beyleriyle münasebetler kurup ,diğer tarafta denizlere hakim ve Rumeli topraklarında genişleme konumuna getirmişti.Bu sebeple Yahşi Bey, beylik merkezini o sıralarda önemli durumda olması bakımdan Bergama’ya taşımıştı.Zira batılı devletler , başta papalık olmak üzere Ege sahil beylerinin denizdeki üstünlüklerini kırmak amacıyla bir haçlı donanması oluşturma hazırlıkları içindeydi.Yahşi Bey zamanı ,Karası Beyliği’nin kuvvetini zirvesinde olduğu bir dönem idi.Bunu Karası Belerinden sadece Yahşi Bey’in “Han” ve “Melik” unvanı  kullanmasından anlıyoruz.
   
6.Aclan Bey’in Kimliği Meselesi
      
   Karası Bey’den sonra yerine kimin geçtiği hakkında kaynaklarda herhangi bir bilgi mevcut değildir.Karası Bey’den sonra beyliğin tarihinde üç kişinin adının görülmektedir.Bunlar Yahşi, Demirhan ve Dursun Beylerdir.Bundan başka sadece Osmanlı tarihlerinde Aclan adında bir beyden bahsedilmektedir. Aclan Bey hakkında başka kaynaklarda rastlamadığımız bazı bilgiler vermektedir. Şöyle ki, “Emir Karası vefat edince evlat ve ahfakı yerine geçti. Nihayet Aclan Bey başa geçti. Aclan  Bey son derece cesur bir kişiydi.Osman Gazinin başarılarını ona itiatını bildirip onunla birlikte gazalara katılmıştır.Aynı şekilde Osman’ın oğlu Orhan Gazi’ye de itiatını bildirmiş, aralarında bir dostluk kurulmuştu. Bu durum Aclan Bey’in vefatına kadar devam etti.” Son derece kötü huylu olarak belirtilen zikredilen kişinin Demirhan Bey’in olduğu tahmin edilmektedir.

    Aclan Bey, Karası Beyliği üzerinde yapılan ilk araştırmalarda , Osmanlı kaynaklarına dayanarak Karsı Bey’den sonra onun yerine geçen olarak kabul edilip ,tek başına incelenmiştir. Daha sonra bu görüşten vazgeçilmekte birlikte Aclan Bey’in kimliği de açıklanamamıştır. Başka bir görüşe göre ise; Aclan Bey’in Yahşi Bey olduğu ihtimalinin yanı sıra onun Demirhan Bey olabileceği görüşü de ileri sürülmüştür. İ.H. Uzunçarşılı, ilk çalışmalarında Osmanlı tarihlerinin Demirhan’ın ismini zikretmeyerek İbn Aclan diye kaydettiklerini belirtirken daha sonraki çalışmalarında Aclan’ı Demirhan Bey olarak kabul ederek, Demirhan’ın yazılış hatasıyla Aclan olduğu fikrini ortaya atmıştır. Bir başka görüşe görüş ise; Aclan, Karesi Bey’in unvanı idi.iyi Han’ manasındaki Yahşi Han’ı ise Dursun Bey’in unvanı olabileceği zikredilmektedir.Eğer Omsalı kaynaklarının verdiği 1334-1335 tarihlerine mutlaka itibar etmek gerekirse ,o halde Aclan Bey’in 1334 tarihinde ölen Yahşi Bey’in damadı olabileceği ihtimalide akla gelmektedir.

   Sonuç olarak ,Aclan Bey’in sadece Osmanlı tarihlerinde bahsedilmiş olması ,Aclan Bey’in kimliği hakkında tereddütlere ve araştırmacılar tarafından kesin olmayan bazı tahminlerde bulunulmasına yol açmıştır.Bununla beraber, “Han” ve “Bey” unvanının yanı sıra kendi adına bastırdığı sikkesinde “el-Melik” unvanını da taşıdığını gördüğümüz Yahşi Bey’in muhtemelen lakabı da “Aclan” idi. Yahşi Bey ‘in 1341’den adından bahsedilmemesi ,onun bu tarihlerde ölmüş olabileceğini göstermektedir.Bu tarih Karası Beyliği’nin Osmanlılar tarafından ilhak ediliş tarihine yakınlık gösterdiğinden , Aclan Bey ‘i Yahşi Bey olarak kabul etmemizi muhtemel isabetli olabilir.

7.Demirhan Bey

   Karası Bey’den sonra beyliğin başına kimin geçtiği hususu konusunda kesin bilgilerin mevcut olmadığından daha önce de belirtmiştik. Bununla beraber, 1333 tarihlerinde Karası Beyliği’nin Bergama’da Yahşi Bey ve Balıkesir’de Demirhan Bey olmak üzere iki kısma ayrılarak idare edildiği anlaşılmaktadır.Demirhan Bey, Karesi Bey’in ölümünden sonra Balıkesir ve çevresinde hüküm sürmüştür. Bizans topraklarına sürekli akınlar yapan Demirhan Bey’in -ki bu akınları Süleyman Bey’in başında olduğu Karasi akıncıları yapmıştır- bu akınlarını engelleyemeyen imparator III. Andronikos Demirhan Bey ile bir anlaşma yapmak için Erdek’e gelmiştir. Onunla barış anlaşması yapan Demirhan Bey sözünü tutmuş ve bir daha Bizans topraklarına akın yapmamıştır. Demirhan Bey dönemine ait kaynaklarda çok bilgiye sahip olmamakla birlikte onun ölüm tarihini de bilememekteyiz. 1345 yılında Osmanlıların, Dursun Bey’in çağrılmasıyla birlikte Balıkesir ve yöresini ele geçirdikleri bilinmektedir. Ayrıca Demirhan Bey’in sonra Bursa’ya gelmiş ve 1347 yılında ölmüş ve oğlu Cüce  Han Bey ile Devecilerde gömülmüş olduğu belirtilmektedir. Bu arada Demirhan Bey’in Osmanlılara toprakları kendi isteğiyle verdiği rivayeti de vardır.
8.Süleyman Bey
Demirhan'ın veya Yahşi Bey’in oğlu olarak bilinen Süleyman Bey, büyük ihtimalle Demirhan’ın oğlu olduğu görüşü hâkimdir ki Çanakkale - Troya kıyı bölgesinin hâkimiydi. Kaynaklarda Süleyman Bey’i 1343-1345 yılları arasında “Asya satrapı”, “Karası Frigyası satrapı”, “Truva satrapı” olarak görmekteyiz.
Bizanslılarla akrabalık ilişkilerini kullanarak, Osmanlılara karşı Bizans- Aydınoğulları ittifakına katılmıştır. 1345 yılından sonra ise kaynaklarda adı geçmemekle birlikte kuvvetle muhtemel bu tarihten önce öldüğü tahmin edilmektedir.

9.Beyliğin Osmanlılar Tarafından İlhakı

[/glow]Yahşi Bey’in ölümünden sonra Karasi Beyliği karışıklıklar içine düştü. Demirhan Bey’in Ulubey olması ve Dursun Bey’in ona karşı muhalefetiyle meydana gelen olaylar, aynı zamanda beyliğin Osmanlı idaresi altına girişinin de başlangıcını teşkil eder. Karasi Beyliği’nin Osmanlı idaresine geçişi, Osmanlı tarihlerinde hemen hemen birbirine benzer şekilde kaydedilmiştir. Buna göre,  Aclan Bey’in (muhtemelen Yahşi Bey) diğer oğlu Dursun Bey Orhan  Bey’in yanında bulunmaktaydı. Demirhan Bey’in idaresinden memnun olmayarak onun Ulubeyliği’ni tanımayan başta Vezir Hacı İlbey ve Karasi ümerasından Evrenos Bey, Gazi Fazıl Bey, Ece Bey gibi ileri gelenler, Dursun Bey’i Karasi tahtına davet ederek , bu hususta Orhan Bey’den yardım talep ettiler. Bu talep üzerine Dursun Bey başta Bergama, Edremit ve Balıkesir olmak üzere Karasi arazisinin büyük bir kısmını kendisine yardım karşılığında Orhan Bey’e teklif etti. Dursun Bey ise Edremit Körfez’i kuzeyindeki Kızılcatuzla ve civarındaki Bayramiç ve havalisi ile o yöredeki ve muhtemelen Bizans elindeki Biga hariç Truva ve Eolya tarafları ile yetinecekti. Orhan Bey aldığı davet ve teklife uyarak yanında Dursun Bey’le birlikte harekete geçti. 
Ulubat’ı fethettikten sonra Balıkesir’e geldi. Onun Balıkesir’e geldiğini haber alan Demirhan Bey başarılı olamayacağını anlayarak Bergama’ya kaçtı. Orhan Bey Balıkesir’de bir süre konakladıktan sonra Bergama’yı kuşatmak için harekete geçti. Dursun Bey’in ağabeyi ile birleşerek onu barışa ikna etmesini isteyen Orhan Bey, onların aralarında anlaşarak birbirlerinin şartlarına rıza gösterip buna uymalarını istedi. Bunun üzerine Karası ayânları ile birlikte Bergama surları önüne gelen Dursun Bey, ansızın kaleden atılan bir ok ile öldürüldü. Dursun Bey’in ölümü hem yanındakilerin hem de haberi duyan Orhan Bey’in üzüntüsüne ve hiddetine sebep oldu.  Orhan Bey Karası ilinin Osmanlı mülküne katıldığını ilan edince zarara ve tahribata uğrayacaklarından korkan Bergama halkı ve yanında bulunan adamları Demirhan Bey’den teslim olmalarını istediler. Böylece Bergama kalesinden anlaşma yoluyla çıkan Demirhan Bey, Orhan Bey tarafından Bursa’ya gönderildi. Bu şekilde Karası Beyliği’nin hemen hemen tamamı barış yoluyla Osmanlı Beyliği topraklarına katılmış oldu.  Fakat bu sırada Çanakkale kesiminde  sahilde Karabiga’nın henüz Bizans elinde bulunduğu anlaşılıyor. Osmanlı tarihleri, Balıkesir ve civarı ile Bergama, Edremit dolaylarının Osmanlı Devleti eline geçtiğini yazarlarken Çanakkale ve Truva taraflarından hiç bahsetmemektedirler. Orhan Bey, Karasi ülkesini ele geçirdikten sonra burayı oğlu Süleyman Paşa’ya iktâ olarak verdi.

10.Karasioğullarının Türk Tarihine Katkıları

a.Karesi Beyliği donanmaya sahip ender beyliklerden biriydi. Sahip olduğu bu donanma Osmanlı Devleti donanmasının çekirdeğini oluşturmaktadır. 
b.Karesi Beyliği donanması sayesinde Osmanlı Devleti Trakya ve Balkanlara çıkabilmiştir. Dolayısıyla Osmanlı Beyliği'nin devlete geçişinde Karesi Beylerinin rolü büyüktür. 
c.Osmanlı'ya katılan ilk beyliktir.

d.Karesi Beyliği'nin yöneticileri Hacı İlbey, Evranos Bey gibi şahsiyetler Osmanlı yönetimine büyük katkılar sağlamışlardır.

11.Karasioğullarında Teşkilat ve Kültür

Selçuklularda devletin hükümdarlık ailesinin ortak malı olarak kabul edilmesi ile şekillenen hükümdarlık anlayışı geleneği, Karası oğulları Beyliğinde de devam etmiştir. Buna göre, Orta Asya Türk geleneğinde de  bulunan ikili yönetim sistemi Karasioğulları Beyliğinde de görülmektedir. Nitekim beyliğin merkezi Balıkesir’de Karasi Bey’in oğullarından Demirhan Bey bulunurken, Bergama ve havalisinde Yahşi Bey hükümdarlık sürmekteydi.Hükümdarlık alametlerini incelediğimizde,  tıraz adlı elbisenin giyilmesi hil’at anlamına gelmekteydi. Karasi beyleri hükümdarlık alametleri gereği, sikkede bastırdıkları anlaşılmaktadır. Bunlardan Yahşi Bey ile Beylerbeyi Çelebi’ye ait gümüş ve bakır olmak üzere 7 adet sikke bulunmaktadır. Divan teşkilatı hakkında geniş bilgi edinilememesine rağmen, böyle bir yönetim kadrosunun devlet idaresi için zorunlu bir unsur ve vezirin divan işlerine bakan en yüksek memur olması yönünden ele alındığında, bu idari teşkilatında varlığı muhtemel görülmektedir. 

Karasi Beyliğinin ilk askeri teşkilatı aşiret geleneğine dayanmaktaydı. Ordu, hükümdarın atlı, yayalardan meydana gelen hassa birlikleri ve beylerin tımarlı sipahileri ve   çerik  denilen aşiret süvarilerinden oluşmaktaydı. Ayrıca ümera denilen maiyet beyleri derecelerine göre kendilerine verilen tımar nispetinde asker beslemek zorundaydılar. Karası Beyliğinin merkezi Balıkesir’de bol miktarda ipek ve ladin üretilmekte ve Avrupa ülkeleri pazarlarına ihraç edilmekteydi. İstanbul kumaşları   çoğunlukla Balıkesir ipeğinden dokunmaktaydı. Bergama ise daha çok köle ticareti yapmaktaydı. Günümüzde Karası Beyliğinden kalan herhangi bir mimari eser mevcut değildir. İbn Battuta’dan öğrendiğimize göre zengin bir şehir olmasına rağmen halkın cuma namazlarını kılabilecekleri bir camileri bile yoktu. Ayrıca Balıkesir’de Ahi Sinan adlı zaviye olduğu İbn-i Battuta’nın burada konaklamasından anlaşılmaktadır. Bergama’da ki Güdük Minare’nin de 14. yy. başlarında Karası Beyliği zamanında yapıldığı ileri sürülmektedir

SONUÇ

           Kuzey-batı Anadolu’da yaklaşık 1300-1348 yıllarında Balıkesir merkez olmak üzere hüküm sürmüş olan Karesi Beyliği, öteki  Anadolu Beylikleri içinde hemen hemen en kısa ömürlü olanıdır.
Coğrafi konumu açısından hem deniz hem dekara devleti olma özelliği taşıyan beyliğin, siyasi açıdan bünyesinde taşıdığı gazi statüsü ise diğer beyliklere nazaran daha belirgin görünmektedir. Karası Beyliği ,doğuda Osmanlı Beyliği, güneyde Saruhan ve Germiyan Beylikleri,Kuzeyde ise Marmara Denizi ile Çanakkale Boğazı’nda Bizans İmparatoruyla komşu bulunuyordu.

Arkasında Türk beylikleri ile iyi ilişkiler kuran Karasioğulları ,Güney Marmara sahillerindeki Bizans yerleşim birimlerine akınlar düzenledikleri gibi , birçok defa sahillerine vurarak, Rumeli’ye yapılan ilk taarruzları gerçekleştirdiler.Bir yandan Trakya’da Bizans’a karşı mücadelede bulunan Türklere de destek veren Karasi Beyliği ,Güney Marmara Bölgesine hakim durumuyla, Bizans İmparatorluğu’nun öteki Batı Anadolu Beylikleri üzerine seferleri durduran bir set olma özelliği de taşımaktaydı.Nitekim ,giderek artan vurucu deniz gücü karşısında Bizans’ın aczi Karası, Saruhan ve Aydın Beylikleri’nin Ege’de Latin egemenliğine tehdit edebilecek bir güce ulaşması üzerine Papa’nın önderliğinde bir Haçlı seferinin oluşmasına neden olması bir bakıma Karası Türkleri’nin verdikleri mücadele alanında ne derece etkili olduklarının bir göstergesidir.

Öte taraftan, beyliğin kısa bir süre içine düştüğü taht mücadelesi, Karasi Topraklarının barış yolu ile Osmanlı Devleti’ne dahil edilmesi ile sonuçlanmıştır.Bu amaçla, tarihte oynadığı öncü beylik rolünü Osmanlılar’a  batı kapısını aralamış ve Rumeli’ye geçiş için bir atlama taşı görevini görmüştür.

BİBLİYOGRAFYA

AHMED Refik, “Balıkesir’de Karasıoğulları”, TEOM, Sene 2, Kısım IX ,1327, s.563-568.
AKDAĞ M., Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, I, Yapı Kredi Yayınları, Ankara , 1243.
EDHEM Halil, Kayseriye Şehri, Kayseri Büyükşehir Belediyesi Kültür yayınları, Kayseri.
El-Ömeri, Mesalikü’l-ebsar fi memalik ü’l-emsar, F.Taeschner tabi, I.text, Leipzig.1929.
İNAN Halil İbrahim, Osmanlı Tarihi, Nokta Kitap, İstanbul,2007..
İbn  BATUTA,   İbni Battuta Seyahatnamesi, I, çev. Mehmed Şerif, İstanbul, s. 338-339.
KÖPRÜLÜ Fuat, Osmanlı Devletinin Kuruluşu,Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara,1984.
KOCA Salim, Türk Kültürünün Temelleri, II, Müstakil Yayınevi, Ankara, 2003
KURTOĞLU Fevzi, Türklerin Deniz Muharebeleri,TTK İstanbul, 1940,  s.21-22.
MORDMANN J., Über des Türkische fürstengeschlechi der Karasi in Mysien, Sitzungsberichte der
Akademie der Wissenschaften, 1911, s. 1-7.
ÖDEN Zerrin Günal , Karasi Beyliği, Türk Tarih Kurumu  Basımevi, Ankara, 1999
TURAN Osman,  Türkiye  Tarihi, Ötüken Neşriat, Ankara,1956.
TURGAL,H.F., Anadolu Selçukluları, Müneccimbaşı’ya Göre,Türkiye Matbaası, İstanbul, 1935.
UZUNÇARŞILI İsmail Hakkı, “Karesi Oğulları Maddesi”, İA, VI, s. 331-335.
_____________________, Kitabeler, Zağnos Kültür ve Eğitim Vakfı, İstanbul.
_____________________, Karasi Vilayeti Tarihçesi, Hüsn-i Tabiat Matbaası, İstanbul,
_____________________, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu Karakoyunlu Devletleri, Ankara,1984.
YINANÇ Mükrimin Halil, ”Milli Tarihimize dair eski bir bir vesika”, TTEM,                                       XIV/93İstanbul, 1924,  s. 85-142.
YILDIZ, Hakkı  Dursun,; ”Karasi Beyliği”, Doğumdan Günümüze İslam Tarihi Ansiklopedisi, Çağ Yayınları Neşriatı, No1, Cild 8, İstanbul ,1986, s155-159.