Buyuknet

Eğitim => Türkçe Ansiklopedi => Hikaye Özetleri => Konuyu başlatan: Serdar Yıldırım - 25.08.2016 - 10:58

Başlık: Dünya Klasikleri
Gönderen: Serdar Yıldırım - 25.08.2016 - 10:58
Dünya Klasikleri

İçindekiler:

1 :Zürafa İle Karınca

2 :Gergedan, Fil, Zürafa ve Maymun

3 :Şarkı Söyleyen Ayıcık

4 :Yeşil Ayıcık

5 :Bataklıkta Kurbağa Arayan Leylek

6 :Yavru Ayı Tombik

7 :Kartallar Ördek Olmaz



Zürafa İle Karınca

Zürafa ile karınca arkadaş olmuşlar. Zürafaların ses telleri yokmuş, konuşamazlarmış ama bu zürafa konuşuyormuş:
" Sen ne diyorsun arkadaş? Dünyada insan nüfusu çok fazla. Yedi milyar kadar var. Orta ölçekli bir şehir nüfusu üç milyon. "

Zürafa konuşmasını bitirince karınca başlamış anlatmaya:
" Yedi milyar insan çok az. Dünyadaki karıncaların toplamı sekiz yüz milyardan fazla. Bir şehir üç milyon diyorsun. İçinde benim de yaşadığım orta boy bir karınca yuvası beş metre derinliğinde ve on iki metre eninde sekiz milyon karıncayı barındırıyor. Karıncalar dünyadaki karada yaşayan canlıların toplamından daha çoktur. "

Zürafa:
" Biz zürafalar ise, uzun boyluyuz ama sayımız azdır. Dünyadaki zürafaları toplasan yirmi bin etmez. Nedeni az ürememizden. Yavru zürafaların büyümesi yıllar alır. Aslanlardan başka düşmanımız yoktur. Mağaramız, evimiz yoktur. Tabi siz toprak altında yaşadığınız için türlü tehlikelerden uzaksınız. "

Karınca:
" Neden? Karıncaların hiç mi düşmanı yok sanıyorsun. Bir karıncayiyen yuvanın başına çöreklense birkaç yüz karınca yemeden gitmez. Uzun, ip gibi dili yapışkanlıdır ve her dilini ağzına çekişte pek çok karınca yakalar. "

Zürafa:
" Bak karınca, benim  dilim de uzundur. "

Zürafa yanındaki ağacın üst dallarında durmakta olan karıncaya dilini göstermiş. Zürafanın kırk santimetre boyundaki uzun dilini gören karınca hayretler içinde kalmış ve bir an boş bulunarak aşağı düşmüş.

Karıncanın düşüşünü çaresizlik içinde seyreden zürafa birkaç adım geri gitmiş. Sağa sola bakınmış. Karınca ağacın alt dallarına, yapraklarına mı takıldı, yoksa yere, çimenlerin arasına mı düştü belli değilmiş. Üstüne basarım, karıncaya bir zarar veririm diye arayamamış. Zürafa daha sonra yürüyüp gitmiş.

Birkaç gün sonra zürafa o ağacın yanından geçiyormuş. Bir ses duyunca başını çevirmiş, aynı karınca, aynı dalın üstünde duruyormuş. Seslenen oymuş.

Karınca:
" Zürafa, baksana buraya. Öyle geçip gidiyorsun. İki gündür buradayım. Ben yere düştükten sonra hemen toparlanıp ayağa kalktım. Sen bakındın, beni göremedin, gittin. Ertesi gün bu dala çıktım. Seni bekledim. Her neyse sonunda geldin ya seni çok özlemiştim. "

Zürafa:
" Ben de seni çok özledim, karınca. Hayatta olman beni sevindirdi. "


Karınca:
" Bak zürafa, konuşmamıza devam ederiz ama bir daha dilini göstermek yok. Tamam mı? "

Bunun üzerine zürafa:
" Tamam karınca kardeş, bir daha dilimi göstermem. " demiş ve gülüşmüşler.


SON


Gergedan, Fil, Zürafa ve Maymun

Fil, gergedan ve zürafa ile arkadaşmış ama gergedan ile zürafa arkadaş değilmiş. Filin zürafa ile konuştuğunu gören gergedan bunu önemsemezmiş. Ama zürafa fili gergedanla konuşurken görünce üzülür ve gergedanla arkadaşlığına bir son vermelisin, dermiş.

Oralarda büyük bir yemiş ağacı varmış. Gergedan dallara ulaşamaz ağacın dibine düşen yemişlerle idare edermiş. Fil alt dallarda bulduğu yemişleri koparıp yermiş. Zürafa ise, orta seviyedeki dallardan kopardığı yemişleri yermiş. Esas olgun ve tatlı yemişler üst dallardaymış ama hiçbiri bu yemişlere ulaşamazmış.

Günün birinde bir maymun yemiş ağacına çıkmış ve üst dallardaki yemişleri yemeye başlamış. Maymunu gören gergedan, fil ve zürafa öylece bakakalmışlar. Durumu farkeden maymun, yemişler bana da onlara da yeter deyip, topladığı yemişleri ikram etmiş.

Maymunun yardımlaşma ve paylaşma isteğini gören gergedan ile zürafa maymundan utanmışlar. Önce file sonra da birbirlerine sıkıca sarılmışlar. Sonsuza kadar arkadaş kalacaklarına söz verip maymunu dördüncü olarak aralarına almışlar.


SON


Şarkı Söyleyen Ayıcık

Ayıcığın annesini avcılar vurmuş. Yalnız kalan ayıcık ormanda zor günler geçirmeye başlamış. Çok dertliymiş. Derdini şarkı söyleyerek hafifletmeye çalışmış. Şarkılarında annesinin vuruluşunu ve yalnız kalışını anlatmış. Ayıcık şarkı söylerken bülbüller, kanaryalar bile susarmış.

Geçen günlerle birlikte orman hayvanlarından pek çok taraftar toplamış. Annesini vuran avcıları taraftarlarına yakalatmış. Onları korsanlardan kalmış demir parmaklıklı bir mağaraya hapsetttirmiş.

Uzun yıllar mağaranın önünde nöbet beklemiş. Annesini geri getiremezmiş ama bu avcılar cezasını çekmeliymiş. Zamanla avcılar ölüp gitmiş. Ayıcık kocaman bir ayıymış artık ve iki yavrusu olmuş. Yavrularını büyütürken, avcıların acımasız olduğunu ve onlardan sakınmak gerektiğini hiç bıkmadan anlatmış.

Bizim ayının sonu annesinin sonu gibi avcıların elinden olmuş. İki yavrusuyla birlikte yaban armudu yemeye gidiyormuş ki, avcılar onu görmüş. Avcıların attığı kurşunlardan kurtulamamış ve son sözleri, yavrularım, ah yavrularım, olmuş. Daha sonra yavruları yakalayan avcılar, onları ayıcılara satmışlar. Ayıcılar, yavruları altında ateş yanan kızgın saç üzerinde yürüterek eğitmeye başlamışlar. Onları her gün sopayla döverek boyun eğdirmişler. İki yavru büyüdüklerinde burunlarında birer zincirli demir halka varmış. Zincirin ucu ayıcının elindeymiş. Ayıcı zinciri çektiğinde can acısından bağırırlar ve seyirciler de gülermiş.


SON


Yeşil Ayıcık
Yeşil ayıcık uzaydan gelmiş. Dünya onun için bilmediği bir yermiş. Uçan dairesini bir dağın yamaçlarına indirmiş. Bu dağ Uludağ'mış. Uludağ'da gezmiş, dolaşmış. Ağaçları, çiçekleri görmüş. Çimenlere uzanmış, yatmış. Şarkılar söylemiş. Çok mutluymuş. İyi ki, bu gezegene indim, diye düşünmüş. Burası ne güzel yermiş. Havası, suyu ve toprağıyla dört dörtlükmüş.

Yeşil ayıcık daha sonra uçan dairesine binmiş. Bursa semalarında bir süre uçtuktan sonra, Marmara Denizi'ne doğru yönelmiş. Orada gemileri, kayıkları görmüş. Uzaklarda bir plaj varmış. Bu plajda insanlar denize giriyorlarmış. İyice alçalmış, insanlara selam vermiş, el sallamış. İnsanlar da ona selam vermişler, el sallamışlar. Denizin üstüne inecekmiş ki, bip bip sesini duymuş. Annesi arıyormuş. İnmekten vazgeçmiş ve hızla yükselerek geldiği gezegene doğru yola çıkmış.



Bataklıkta Kurbağa Arayan Leylek  

Bataklıkta kurbağa arayan bir leylek varmış. Günlerini kurbağa aramakla geçirir ve yakaladığı kurbağayı yutarmış. Kurbağalar, bakmış olacak gibi değil, gün gelir bu leylek bizi de yutar ve bataklıkta kurbağa bırakmaz diyerek aralarında bir toplantı yapmışlar.

Toplantıda bilge kurbağanın fikri öne çıkmış. Bataklığın derinliklerinde yaşayan zehirli kurbağaya rica edilecek ve leylek tarafından yutulması istenecekmiş. Leylek zehirli kurbağayı yutunca hayatı sona erecek ama diğer kurbağalar kurtulacakmış.

Bilge kurbağa ve birkaç kurbağa giderek zehirli kurbağayı bulmuşlar ve olanları anlatmışlar. Eğer bu fedakarlığı yaparsa kurbağaların kendisini hiç unutmayacaklarını ve adını altın harflerle bataklıktaki ağaçlara yazacaklarını söylemişler.

Bunun üzerine zehirli kurbağa:
" Dediğinizi yapmazsam yıllar sonra beni kimse hatırlamaz mı? " diye sormuş.

Bilge kurbağa:
" Tabi hatırlamaz. Ancak kahramanlar hatırlanır. Dediğimizi yapmazsan unutulur gidersin. "

Zehirli kurbağa:
" Ben unutulmak istemiyorum. Kahraman olmak istiyorum. " demiş ve arka ayakları üstünde doğrulup göğsünü şişirmiş ve leyleğin yanına gitmiş. Leylek onu görmüş ve yakalayıp yutmuş. Böylelikle leyleğin de zehirli kurbağanın da hayatı son bulmuş.

Bataklıktaki kurbağalar, zehirli kurbağanın adını altın harflerle ağaçlara yazmışlar. Aradan yıllar geçmesine karşın unutmamışlar. Adını hep Kahraman Kurbağa olarak hatırlamışlar.
 

Yavru Ayı Tombik

Ayının biri üçüz yavrulamış. Son doğan yavrunun adı Tombik'miş. Bir ay geçmiş, iki ay geçmiş Tombik'in boyu kardeşlerinin yarısı kadarmış. Anne ayı bakmış Tombik büyümeyecek yavrusunu terketmiş.

Tombik'i ormanda ağlarken gören bir geyik onu sahiplenmiş. Sütüyle beslemiş, annelik yapmış. Geçen yıllarla birlikte Tombik büyümüş, kocaman bir ayı olmuş. Bu arada geyik yaşlanmış ve eskisi gibi hızlı koşamaz olmuş.

Bir gün geyik ayılara yakalanmış. Bu ayılar, Tombik'in annesi ve artık büyümüş olan iki kardeşiymiş. Geyik bağırmış, Tombik'ten yardım istemiş. Tombik hızla gelerek kendisini besleyip büyütmüş olan geyiği kurtarmış.

Bunun üzerine anne ayı yıllar önce terk ettiği yavrusunu tanımış:
" Tombik, sen misin yavrum? Ben senin annenim. Bak bunlar da kardeşlerin. Geyiği bırak da kendimize ziyafet çekelim. "

Tombik:
" Evet, ben Tombik'im. Sen de beni yıllar önce terk eden annemsin. Beni bu geyik buldu. Sütüyle besledi, büyüttü. Bana iyi bakın, onu size yedirmem. "

Anne ayı:
" Benim güzel oğlum, ben seni terk etmedim, ormanda kaybettim. Sonra çok aradım ama bulamadım. "

Tombik:
" Çok mu aradın? Onun için defol git, gelme peşimizden diyordun. "

Anne ayı:
" Tombik, ben senin annenim, seni ben doğurdum. "

Tombik:
" Doğru, doğurdun ama beni bu geyik büyüttü. Doğuran mı, büyüten mi dersen, ben büyüten diyorum. "

Anne ayı, Tombik'in geyiği bırakmayacağını anlamış ve iki yavrusuyla oradan uzaklaşmış. Tombik yaşlı geyiği kucağına alarak barınak olarak kullandıkları mağaraya götürmüş.


SON


Kartallar Ördek Olmaz  


Ördekler, daireler çizmişler, aralarında oyunlar oynarlarmış. Bu oyunların kendilerine yararı çok, başkalarına zararı yokmuş. Gün gelmiş bir ördek çıkmış, diğer ördekleri bir oyun oynamaya zorlamış. İlk anda taraftar toplamış ama pek çok ördek  bir oyun oynamaya razı gelmemiş. Sonra kavga çıkmış. Tek tekçi ördek kararında diretmiş. Zamanla taraftarları çoğalmış. Kavgalarda galip gelen taraf olmuş. Ünü giderek yayılmış.

Tek tekçi ördekten sonra pek çok ördek onun tahtına oturmuş ama bunlar tek tekçi ördeğin reklamını yapmışlar, onu övmüşler, göklere çıkarmışlar.

Aradan yüzyıllar geçmiş. Bir gün ördekler bir kartalı yakalamışlar ve boyun eğdirmeye çalışmışlar. Ayaklarına pranga vurmuşlar. Kartal bir oyunun zararını, çok oyunun yararını bıkmadan ördeklere anlatmış, durmuş.

Ördekler, kartalın fikirlerini alkışlıyorlarmış ama nedeni bilinmez bir şekilde  bir oyun kuralına bağlı kalmışlar.

Yıllar sonra ördekler, kartallar ördek olmaz diyerek gitmesi için, onun ayaklarındaki prangaları sökmüşler.


SON


Serdar Yıldırım