Buyuknet

Eğitim => Türkçe Ansiklopedi => Diğer Dersler => Konuyu başlatan: tarantula901 - 12.12.2011 - 21:20

Başlık: İletişim Nedir? Türleri ve şekilleri
Gönderen: tarantula901 - 12.12.2011 - 21:20
İletişim kavramının farklı alanlarda birbirinden farklı anlamlarda kullanılmasına ilişkin yapılan bir araştırmada, 15 ayrı anlamda kullanıldığı belirlenmekle birlikte iletişim sözünün konumuz bağlamında ilk çağrışımı, insanlar arasında duygu, düşünce ve bilgilerin her türlü yolla başkalarına bildirimi olmaktadır.Tüm yaşamı boyunca, psikolojik olarak insanın, varlığını bildirmek ve varlığının farkındalığının kendisine bildirilmesi ihtiyacı vardır.Bu ihtiyaç içindeki insan, sözlü veya sözsüz çeşitli iletişim yollarına kaçınılmaz olarak başvurur.

 Her türlü iletişim insanın psikolojik gereksinmelerinin sonucudur. Kendisini tanıması, tanıtması ve dönüt alarak kendini değerlendirmesinde bu iletişim süreçleri önemli rol oynar. Kişiler arası iletişimle ilgili olarak yapılan tanımların buluştuğu nokta bu iletişimin psikolojik nitelikli bir bilgi alışverişi olduğu yolundadır(Capelle 1987). Evrim merdiveninin en üst basamağını işgal eden, en evrimli hayvan olarak tanıdığımız insan jest ve mimikleri en iyi kullanan, gelişmiş refleks ve içgüdülerinin yanında dili de içine alan çok karmaşık öğrenilmiş davranışlarla iletişim yapan yegane varlıktır.Ancak düşünürken, konuşurken, yazarken, dinlerken sürekli olarak, sembollerden oluşan dili kullanmaktayız.

1.1. Sözel İletişim

İleti alışverişi canlı dünyasının ortak bir özelliği olmakla birlikte, yalnız insanlar arasında insanın simgeleştirme yetisi sayesinde simgeler aracılığıyla duygu, düşünce ve bilgi aktarımı söz konusudur.İnsan iletişiminin temeli dil, özellikle de konuşmadır.İnsan simge yaratabilme özelliği ile duygusal dilden önerme diline geçebilmiştir. Dili kullanarak gerçekleştirdiğimiz adlandırma, sınıflama, soyutlama ile yaşantımızı bir düzen içinde yürütürüz.Dil ve konuşma yalnızca bundan ibaret olmayıp, anlam yaratma ve onu paylaşma ile ilgili simgesel bir etkinliktir aynı zamanda. Kaynak, hedeflediği kişiye erişmek için, öncelikle iletişimin taşıyacağı duygu, düşünce ve bilgiyi dil dediğimiz simgesel sistem aracılığıyla kodlar.Özünü ve biçimini koruyacak doğru kodlama yapılmadığı zaman, duygu ya da bilgi yerine farklılaşarak ulaşacak ya da ulaşamayacaktır. İletinin kodlanması çok kısa, çarpıcı, dikkat çekici, kolay akılda kalıcı olmalıdır.

Böyle olmayan iletiler hedef kitleye ulaşabilse bile, onun tarafından algılanmayacak; yarım yamalak algılanarak taşıdığı anlamsal içerik tam bir biçimde iletilmediğinde ise, bizim kodlarken amaçladığımız ileti çarpıtılarak algılanmış olacaktır. Sözlü iletişim“dil” ve “dil ötesi” olmak üzere iki alt sınıfa ayrılmaktadır.İnsanların karşılıklı konuşmalarını ve yazışmalarını dille iletişim kabul edebiliriz.Dille iletişimde kişiler ürettikleri bilgileri birbirlerine ileterek anlamlandırırlar. Dil ötesi iletişim sesin niteliği ile ilgilidir; ses tonu, sesin hızı, şiddeti, hangi kelimelerin vurgulandığı, duraklamalar ve benzeri özellikler, dil ötesi iletişim sayılır.Dille iletişimde kişilerin“ne söyledikleri”, dil ötesi iletişimde ise “nasıl söyledikleri” önemlidir. Bu ayrımı sözel ve sözsüz iletişim terimleriyle de adlandırabiliriz.Sözel iletişim daha çok düşüncelerin, sözsüz iletişim de duyguların aktarımında önemli işleve sahiptir. İnsanları diğer canlılardan üstün kılan düşünceleri söze dökülmediğinde, insanlara ulaşamadığında bir anlam ifade etmeyecektir.

Akıl ve düşünce gücümüze işlerlik kazandıran, onu üretken hâle dönüştüren güçtür konuşma. Her türlü teknolojik gelişmeye karşın, yüzyıllardır bireysel ve toplumsal ilişkiler alanında vazgeçilmez yerini korumuştur.Sözlü iletişimin bu gücü çalışmamızın konusu olan ders ortamındaki iletişim çatışmalarında da; özellikle etkin dinlemenin yansıması olan tümcelerle, sen-ben dili aktaran tümceler bağlamında önem kazanmaktadır. Sözlü iletişimin bu gücüne karşılık insan iletişimi yalnız sözcüklerle sınırlı değildir. İletişimin bir de sözel olmayan boyutu vardır.Sözsüz iletişim beden dili ve ses, bütün ögeleri (tonlama, vurgu vb.) aracılığıyla gerçekleşir. Sözsüz iletişimin iki ana işlevinden birincisi doğrudan anlam -özellikle duygularla ilgili- iletmek; diğeri de sözlü iletişimin içeriğini belirlemek, onu desteklemektir.Aynı sözler farklıtonlarda ya da farklı jest ve mimiklerle farklı anlamlar kazanır.

1.2. İletişimin Etkinliği

İletişimin etkinliğinin ölçütü, bir iletişim sürecinde karşımızdakine ya da hedef kitleye yönelttiğimiz bildirinin karşılığında, amaçladığımız sonucun alınıp alınmamasıdır.Bu etkinin sağlanabilmesinin:
1. İletinin alıcının dikkatini çekecek biçimde kodlanması ve açık olması
2. İletiyi kodlayan simgeler konusunda alıcı ve vericinin ortak bilgisinin bulunması
3. İletinin alıcının gereksinmesine yanıt verecek nitelikte olması
4. Alıcının temel değerlerinin, tutumlarının tanınması
gibi bazı koşulları vardır.


Karşımızdaki insanla iyi ilişkiler içinde olduğumuz oranda onu etkileme, eğitme ve birlikte çalışma konusunda daha başarılı olma şansına sahip oluruz.Bu durumda, iletişimin taraflarından olan alıcılar zamanlarının çoğunu kendilerini korumak ve karşısındakini atlatmak için kullanmazken; kaynak durumundaki ögenin de rolden role geçmesine, sert davranmasına ve insan üstükişiliklere bürünmesine gerek kalmaz.İdeal bir öğretici rol yapmayı bırakıp olduğu gibi davranan, daha erişilebilir olandır.Okul ortamında öğretmen-öğrenci arasında etkin iletişimin kurulması bu iki kişi arasında özel bir ilişkinin, güvene dayalı sağlam bir bağın kurulmasına bağlıdır. Bu ilişki içinde her iki taraf birbirlerinin bireyselliğine, gereksinmelerine saygı gösterir; birbirlerinin yaratıcılığına ve gelişmesine fırsat tanır.

1.2.1. Sınıf İçi Etkin İletişim

Sınıf içi iletişim her şeyden önce öğretme-öğrenme ve bilgilendirmeyi temel alan amaçlı bir iletişimdir.Öğrenci her öğretim düzeyinde ve her zaman gönüllü taraf olmayabilir.Öğretim-öğrenim sürecini gönüllü, dolayısıyla verimli kılacak olan öğretici-öğrenci arasında kurulacak özel bağdır ki bu da öğretimin amacına ulaşmasında öğretim felsefesi ve yöntemleri kadar önemli bir diğer araç olan bazı temel iletişim becerilerinin bilinmesini ve uygulanmasını gerektirir. Bu becerilerin temeli de konuşmaya dayanmaktadır.Konuşma, yapıcı veya yıkıcı olma özellikleri ile öğretmen öğrenci ilişkilerinin niteliğine ve düzeyine önemli katkıda bulunur.

Sınıf ortamında çok yönlü bir iletişim söz konusudur. Bazen bir öğrenciye gönderilen mesaj bir başka öğrenci üzerinde daha etkili olabilir.Ayrıca öğrenci-öğrenci iletişimi de çok yoğundur ve bu aynı anda birçok duygu ve düşünceyi harekete geçirdiği için dersin akışını etkiler. Kuşkusuz her zaman mesajlar gönderildiği gibi anlaşılmaz.Sık sık yanlış anlamalar ortaya çıkabilir.Örneğin öğretmenin, görüşünü almak ya da konuşma fırsatı vermek için soru yönelttiği bir öğrenci, öğretmenin kendisini küçük düşürmek için soru sorduğunu düşünebilir.Bu durum kaynağın duygu ve düşüncelerini uygun iletişim biçimine çevirememesi, doğal davranmaması, alıcının gönderilen mesajı çözümleyememesi vb. nedenlerden kaynaklanıyor olabilir.Bu, tarafların etkili iletişim becerilerinden yoksun olması demektir.
Öğreticinin etkililiği insan psikolojisinin ve insan ilişkilerinin genel kuramı üzerine kurulabilir.Her öğretici ile her grup ve yaştan öğrenci her şeyden önce insandır. Benzer duyguları ve tepkileri vardır.Dinlenilme, anlaşılma, beğenilme, güvenilme, başarılı olma gibi bir çok duygu ve değerler paydasında buluşurlar.Ve bu duygu ve değerlerin oluşması, korunması sözel iletişimbağlamında ağırlıklı olarak “etkin dinleme” ve “ben iletisi becerisi”nde odaklanmaktadır.

2. Sınıf İçi Etkili Sözel İletişim

Öğrencilerin bazı derslere karşı geliştirdikleri tutumlarının dersin öğreticisi ile geliştirdikleri ilişkiyle ne kadar doğru orantılı olduğuna sıkça tanık oluruz.Öğretmen-öğrenci ilişkisinin niteliği, öğrenmeyi etkileyen temel etkendir.Bu olgu öğretici açısından ciddî bir sorumluluğu beraberinde getirmektedir.Öğrenme kolaylığı, öğrenmeyi eğlenceli hâle getirme ve azami verimi sağlama öğreticinin etkili iletişim becerilerine sahip olmasını gerektirmektedir.Ana babalar gibi çoğu öğreticiler de -eğitimli oldukları hâlde- çocukları ve gençleri istemeyerek de olsa nasıl incitebileceklerinin, onların özsaygılarına ve özgüvenlerine nasıl zarar verebileceklerinin, yaratıcılıklarını nasıl yok edebileceklerinin farkında olmak durumundadırlar.Oysa mevcut eğitim sistemi içerisinde bir çok öğretici öğrencilerine; sorumluluk alma, kendini yönetme ve yönlendirme; kendini tanıma, gerçekleştirme, denetleme ve değerlendirme yetilerini kazandıracak bilgi ve becerilerden yoksun görünmektedir.Ayrıca, etkili iletişim becerilerinden yoksun öğreticiler bu eksikliklerinden kendileri de olumsuz etkilenecek; gençlerin tutum ve davranışlarına biçim vermek, onların gelişimine katkıda bulunmak gibi yüce ve zevkli bir uğraşın ızdıraba dönüşmesine tanık olacaklar ve öğretme coşkusunu yitireceklerdir. Öğreticiyi zorlayan en önemli etken öğrencilerin kabul edilemez davranışlarından kaynaklanan disiplin sorunudur.Eğitim-öğretimle geçirmeyi plânladığı zamanın çoğunu, sınıf içinde düzeni sağlamaya ayırmak zorunda kalan öğretmenlerin, disiplini sağlamak içinsıkça başvurdukları yöntemler; yargılama, suçlama; alay etme, utandırma ve disiplin cezası veya not ile tehdit etme şeklindedir.Oysa baskıcı ve otoriteye dayanan yöntemler reddetmeyi, başkaldırmayı ve savunucu tutumu körükler. Öğretmenin bu konudaki yaklaşımı onun öğrenci davranışlarını kabul edilebilir görme konusundaki esneklik ve hoşgörü sınırıyla; yaşanacak sorunun boyutu da takındığı tutum ve sorun çözmede izleyeceği yöntemle; yani etkili sözel iletişim becerileriyle yakından ilgilidir.

2.1. Kabul Edilebilir/Edilemez Davranışlar

Öğrenci davranışlarıyla ilgili kabul edilebilirlik yelpazesi öğretmenlerin bilgisi, deneyimi, bakış açısı hatta o anki duygusal durumu ile bağlantılı olarak değişiklik gösterebilir.

2.2. Sorun Kimin?

Sorunun kime ait olduğunun belirlenmesi sorunun çözümünde ilk basamaktır.Kabul edilemez davranışlar alanı öğretmenin gereksinmelerine, onayına ters düşen alandır ve öğretmen için sorun oluşturur. Kabul çizgisinin altında bulunan bir davranışın anında çözülmesi ile ancak öğretim devam edebilecektir.Yani sorun öğretmene aittir.Sorunun kime ait olduğunu belirlemek için öğretmen“Bu davranışın benim üzerimde somut bir etkisi var mı?” sorusunu kendisine yöneltir.

2.2.1. Sorun Öğretmeninse
2.2.1.1. Yararsız İletiler(İletişim Engelleri)

Öğrencinin ders esnasında cep telefonunu açık bırakarak mesaj sesinin duyulmasına izin verdiğini varsayalım.Öğrenci öğretmenin ve diğer öğrencilerin dikkatini dağıtmış, öğrenmene sorun yaratmıştır. Böyle bir durumda öğretmenin göndereceği yararsız iletiler şunlardır:


1-Çözüm İletileri
a)Emir vermek, yönlendirmek:
“Telefonu derhal kapat ve çantana koy!”
b)Uyarmak, gözdağı vermek:
“Telefonunu kapatmazsan elinden alırım.”
c)Ahlâk dersi vermek:
“Bir üniversite öğrencisi derste ne yapılıp yapılmayacağını bilir.”
d)Öğretmek, mantık yürütmek:
“Telefon dikkat dağıtmak için icad edilmedi.”
e)Öğüt vermek, çözüm getirmek:
“Dersin düzenini bozmaya hakkın yok, yerinde olsam o telefonu kaldırırdım.”
Çözüm iletileri öğretmenin gereksinimlerini yansıtmadığı için öğrencide olumsuz etki bırakmaktan öte gidemez.“Sınıfta otorite benim, benim dediğim olur” iletisi içerir.


2-Bastırıcı İletileri

a)Yargılamak, eleştirmek, suçlamak:
“Her derste sorun yaratmasan olmaz sanki.”
b)Ad takmak, alay etmek:
“Sınıfın şarlatanı olmak zorunda mısın?”
c)Yorumlamak, tanı koymak:
“Dikkat çekmek için yapıyorsun.”
d)Övmek, olumlu değerlendirme yapmak:
“Bu yaptığın senin gibi akıllı bir öğrenciyle bağdaşmıyor.”
e)Güven vermek, desteklemek, duygularını paylaşmak:
“Anlıyorum alacağın mesaj şu an seni dersten daha çok ilgilendirdiğine göre önemli olmalı.”
f)Sınamak, sorguya çekmek:
“İlgini bütünüyle derse vermedikçe dersi nasıl anlayacaksın?”
Bastırıcı iletiler de çözüm iletileri gibi sorun hakkında bilgi iletmediği ve öğrencide utanma ve yetersizlik duyguları yaratacağı içinsorunu çözmeye katkıda ulunamaz.“Sorun öğretmenin kendisinde” iletisi içerir.

3.Dolaylı İletiler

Dolaylı iletiler alay etme, iğneleme ve utandırmayı amaçlar.Aynı örnek durumda: “Oyuncağınla evde oynarsın.”
Çözüm iletileri ve bastırıcı iletiler kadar doğrudan olmadığı için daha az incitici olduğu kanısıyla kullanılan bu iletiler öğretmenin sinsi ve güvenilmez olduğu iletisine neden olur.
Sorun öğretmenin olduğunda, “İletişimEngelleri” de denilen bu yararsız iletiler seçenek ne olmalıdır?


2.2.1.2. Sen Dili-Ben Dili

Kabul edilmezlik alanında yer alan bir sorun karşısında duygularımızı açıklamadan oluşturacağımız tümceler“sen” ikinci kişi adılıyla biçimlenen tümceler olacaktır.Örn:“Terbiyesizlik ediyorsun.” Duygularımızı dile getirerek oluşturacağımız tümceler ise birinci kişi adılı, yani ben’li tümceler olacaktır.


“Örn ; Dikkatim dağıldı, rahatsız oldum.”
Sen’li tümcelerde sorun, öğretmenin engelleme duygusunun sorumluluğunu almayıp, öğrenciyi suçlaması, yargılamasıdır.Bu tür tümceler kullanıldığında karşı tarafa genellikle olumsuz, savunmacı bir tutum oluşur.Yargılayıcı, denetleyici, üstünlük bildiren bu tutum karşısında öğrenci iç dünyasını kapatır.


Sen dili:

1. Suçlayıcıdır. 2. Davranıştan çok kişiliğe yöneliktir. 3. Kişiye anlaşılmadığını hissettirir. 4.Yeniden konuşma isteğini engelleyicidir. 5. Neye kızıldığının anlaşılmamasına neden olur. 6. Kişiyi incitir, kırar. 7. Kişinin direnmesine, yani savunucu iletişime neden olur. Savunucu iletişim ise iletişimin içerik düzeyinden ilişki düzeyine geçmesine, ilişkinin bir savaş, bir kazanma sorununa dönüşmesine neden olacağı için öğretimin asıl amacına ulaşmasını engelleyecektir.Örnekler:
“Yeterince açık konuşmuyorsun.”
“Derse hep geç giriyorsun.”
“Çok fazla gürültü ediyorsun.”
“Dikkatini derse vermiyorsun.”
“Arkadaşlarına haksızlık ediyorsun.”


Ben dili ise özellikle olumsuz duyguların yaşandığı durumlarda, sorun karşısında duygularımızı dile getiren iletilerdir.Etkili olabilmesi için sırayla:
1. Olumsuz duyguların yaşandığı kişiye davranış veya durum tanıtılmalı:
“Ben ders anlatırken sözüm kesilince ......”
Bu tür tümceler bizi kaygılandıran durumları içerir.
2. Birinci bölümde tanımı yapılan davranışın öğretmen üzerindeki somut etkisi belirtilmeli:
“Ben ders anlatırken sözüm kesilince tekrarlamak zorunda kalıyorum ......”
İnsanların davranışlarını değiştirmesi amacıyla davranışının somut etkileri olduğuna inandırılmasını sağlar.
3. Duygular dile getirilmelidir:
“Ben ders anlatırken sözüm kesilince tekrarlamak zorunda kalıyorum.Bu da benim canımı sıkıyor.”


Ben dili:
1.Savunmaya itmez. 2. Suçluluk hissettirmez.3.Duygunun nedeni anlaşıldığı için iletişim sağlıklı olur. 4. Ben iletisi alan kişi başkalarını düşünmeyi de öğrenir. 5.Yakınlaşmayı sağlar. 6. Anlaşmazlıkları azaltır. 7. Konuşan kişiyi rahatlatır.
Bir başka örnek:
1. Yüksek sesle konuştuğunuz zaman(davranışın yargılamadan tanımlanması) dikkatim dağılıyor (davranışın somut etkisi).Böyle olunca da gerginleşiyorum(duygunun ifadesi).


2.2.2. Sorun Öğrencininse
Yararsız iletiler bölümünde yer alan 12 ileti kabul edilmezlik iletileridir.Sorunlu olmanın sorun olduğunu ileten bu iletiler kişilere yardımda etkisiz, hatta olumsuz etkiye sahiptir. Bunun yerine karşımızdakini olduğu gibi kabul etmek ilişkileri kuvvetlendirir.Kabul edildiğini hissetmekse sevildiğini hissetmek demektir.
Sorunları olan bireylerle etkili iletişim kurmayı kolaylaştıran dört temel dinleme süreci vardır.
a)Edilgin sessizlik:
Kabul etmeyi gösteren sözsüz bir iletidir.Daha fazla duygu düşünce paylaşmayı sağlar.Karşıdakine konuşma ve kendini anlatma şansı tanır.
b)Kabul edildiğini gösteren tepkiler:
Dikkatle dinlediğini göstermek için kullanılan baş sallamak, gülümsemek, kaş kaldırmak gibi jest ve mimikler ile “hı hı” “evet” gibi kısa, sözlü belirtilerdir.
c)Kapı aralayıcılar ve konuşmaya çağrı:
Konuşmayı başlatmak, derinleştirmek ve daha çok konuşturmayı sağlamak için kullanılan tümcelerdir.
“Bu konuda konuşmak ister misin?”
“İlginç, devam etmek ister misin?”
“Yaa, anlıyorum, sonra?”
d)Etkin dinleme:
İlk üç temel dinleme sürecinde etkin olan konuşucudur.Konuşan dinlendiğini bilir ama anlaşılıp anlaşılmadığını bilmez.Etkin dinlemede etkileşim daha fazladır.Konuşucuya dinleyenin yalnız duyduğunu değil, aynı zamanda doğru olarak anladığını da gösterir.
Etkin dinleme savunmayı azaltan, öz güveni zedelemeyen bir iletişim tekniğidir.Aynı zamanda duygusal olarak gerilimi azaltır.Etkin dinleyici olmak; karşıdakinin duygularını anlayabilmek, tanımlayabilmek, onlara zamanında yanıt verebilmek ve onları kendi sözcükleriyle takrarlayarak konuşanın onayını almaktır. Duyguların yansıtılması kişinin duygularının açıklığa kavuşturulmasına, belirginleştirilmesine yardımcı olur. Etkili dinleyici olmak için özetle; dikkati vermek, önyargısız olmak, konuşmaktan çok dinlemek, ilgi ve sabır ile dinlemek, anlamak için dinlemek gerekir.

Örnek1: Konuşucu :Bu hoca bana gıcık gidiyor.Derste beni azarlamak için fırsat kolluyor.Ne yapsam suç.

EtkinDinleyici; Seni sevmediğini hissediyorsun, nasıl davranacağını bilemiyorsun.
Örnek 2: Konuşucu :Bu gün size korkarak geldim. Sizden önceki öğretmenim yaptığı bir çalışmada yazdıklarınız gizli kalacak dediği hâlde yazdıklarımızı ailelerimize anlattı.Bu nedenle ailemle ilişkilerim bozuldu.Şu an size açılmakta kararsızım.

EtkinDinleyici :Öğretmenin davranışından dolayı güvenin sarsıldı. Aynı şeylerin tekrar başına gelmesinden korkuyorsun.
Konuşucu :Evet korkuyorum.Ama şu anda da çok fazla sıkıntım var.Anlatma ihtiyacı içindeyim.
EtkinDinleyici :Kendini bunalmış hissediyorsun, güvenecek birine ihtiyaç duyuyorsun.
Etkin dinleme gerçekleştirirken, konuşan kişinin konuşmasında yer alan anahtar sözcüklerin tekrarlanmasıyla kişi konuşmaya sevk edilir. Sorulan sorular gelişigüzel olmamalıdır.İyi soru sormak da bir iletişim becerisidir.Yargılayıcı, hesap sorucu bir izlenim yarattığı için“neden” “niçin” soru sözcükleri yerine “ne” “nasıl” soru sözcükleri kullanılmalıdır.Ayrıca konuşmanın sürmesini sağlamak için soruların açık uçlu olması gerekir.

2.2.3. Kaybeden Yok Yöntemi

İletişimde birinin davranışları diğerinin ihtiyaçlarına ters düşüyor, onu engelliyor ya da değerleri birbirine uymuyorsa, bu kişiler arasında çıkan sürtüşmeye “çatışma” denir. Çatışma durumunda sorun her iki tarafa aittir.Çatışmaların çözümünde en ideal yol, her iki taraf için kabul edilebilecek ve hiç birinin kaybetmeden kazanacağı bir çözüm üretme yöntemi olan“kaybeden yok yöntemi”dir.
“Kaybeden Yok” yöntemi bir süreçtir.Taraflar olumlu sonuca ulaşıncaya kadar pek çok iletişim içine girerler.Çatışmalarda her iki taraf soruna çözüm getirebilmek için baş başa verip çeşitli çözümler üretir ve içlerinden her iki tarafın gereksinimine yanıt verecek biri seçilir.

3. Sonuç

Sonuç olarak öğretimin etkili olmasında iletişim başat rolü oynamaktadır. Bunun için öğretmenlerin etkili iletişim becerilerine sahip olması ve bunları öğrencilere da kazandırmaya çalışması gerekmektedir.
İnsan“EtkinDinleme” becerileriyle karşılarındaki kişilerin sorunlarını çözmelerine yardımcı olacak; “Ben Dili”ni kullanarak kendilerine yaratılan sorunu çözecek; “Kaybeden Yok” yöntemiyle de çatışmalara iyi bir çözüm bularak etkili bir iletişim kuracaklardır.

İletişim nedir?

Duygu, bilgi, düşünce gibi iletilerin kaynaktan alıcıya aktarıldığı çift yönlü süreçtir..

Theodorson'a göre iletişim;

Bilgi, düşünce, tutum ve duyguların bir birey yada grup tarafından diğer birey ya da gruba semboller aracılığıyla aktarılmasıdır.

Gerbner'e göre iletişim;

İletiler yoluyla oluşan toplumsal etkileşimdir.

İletişim sürecinde temel amaç; İletiyi istenilen hedef alıcıya ulaştırmak ve karşılığında da hedef alıcı da bir eylem ya da düşünce değişikliği yaratmaktır.

İletişim süreci;

Dinamiktir.
Daireseldir.
Tekrar edilemez
Geri alınamaz
Devamlıdır
Karmaşıktır

İletişim sürecinin unsurları; kaynak, alıcı, ileti, kanal ve geri dönüşümden (feedback) oluşur.

Bir insanın başka bir insanla haber ya da bilgi alışverişine iletişim denir. Eğer insanlar birbiriyle iletişim kuramasaydı, her insanın bildiği kendi deneyimleriyle sınırlı olacaktı. İnsanlar gibi hayvanlar da iletişim kurabilir, ama bildiğimiz kadarıyla hayvanlar yalnızca acı, zevk, korku, açlık, öfke ve sevgi gibi basit duyguları ifade edebilir. Bazı hay­vanların, özellikle balinaların çıkardıkları ses­ler öbür hayvanlarınkinden daha gelişmiş bir dil oluşturur. Şempanzeler de çok çeşitli sesler ve yüz hareketleri kullanırlar; ama onların iletişim biçimleri insanlarınkine göre çok az gelişmiştir.
İnsanlar arasındaki en önemli iletişim biçi­mi olan konuşma tek iletişim yolu olmadığı gibi, en eskisi de değildir. Duygularımızı belirtmek, başkalarına belirli işaretler vermek için el ve yüz hareketleri de yaparız. Hayvan­lar bu "beden dili"ni çok kullanır. Sağırların kullandığı işaret dili de konuşmadan iletişim kurmanın iyi bir örneğidir. Körler de büyük oranda dokunma ve işitme yoluyla iletişim kurarlar.

İletişim genellikle insanlar arasında olur, ama insanlarla iletişim kuracak biçimde tasar­lanmış makineler de vardır. Örneğin, tehlike anında çalmaya başlayan hırsız ya da yangın alarmları, bankalarda kullanılan ve insanlar­dan komut alıp gereğini yerine getirecek biçimde tasarlanmış olan elektronik terminal­ler bunlardandır. Isıtma sistemlerini açıp ka­payan termostatlar gibi, başka makinelerle iletişim kuran makineler de vardır. Bu tür makinelerin kullanımı II. Dünya Savaşı son­rasında hızla yaygınlaşmıştır.


İlk İletişim Biçimleri


Eskiçağlardan beri insanlar uzak yerlere ha­ber gönderme sorunu ile karşılaşmışlardır. Çabuk haber gönderebilmenin en basit yolu işaret ateşleri kullanmaktı. İÖ 1200'lerde Yunanlılar Truva'yı kuşattığı zaman, kralları Agamemnon Truva ile Yunanistan arasındaki bütün dağ doruklarında işaret ateşleri hazır­latmış ve kuşatma bitince yakılan bu ateşler zafer haberini Yunanistan'a ulaştırmıştı. 1588'de İspanyol Armadası İngiltere'ye yak­laşırken tehlikeyi ülkenin her yanına duyur­mak için de yakılan ateşlerden yararlanılmış­tı. Bir başka işaret gönderme yöntemini Kuzey Amerika Yerlileri kullanırdı. Bu yöntemde, ateşin çıkardığı dumanın üstü bir hayvan derisi ya da battaniye ile bir an için kapatılıp sonra yeniden açılarak dumanın parça parça çıkması sağlanır ve parça sayısı şifreli bir haberi belirtirdi. Romalılar da haberleşme kulelerinde ateş yakarak ya da bayrak sallayarak haberleşiyorlardı.

Boru ya da megafon kullanarak insan sesinin daha uzaklara gitmesi sağlanabilir. İÖ 330'larda Büyük İskender'in kocaman bir megafon kullandığı bilinmektedir. Bazı Afri­ka kabileleri de davul çalarak uzaklara haber iletirdi. Persler, Eski Yunanlılar ve Romalılar gibi Çinliler de İÖ 1100 öncesinde atlı ya da koşucu haberciler yetiştiriyorlardı. 16. yüzyıl­da Peru'da yaşayan İnkalar, yollar üzerinde belirli aralıklarla koşucu haberciler bulundu­rur ve bu sistemle saatte 15 kilometreye varan bir hızla haber gönderebilirlerdi. Bu haberler sözlü olarak iletilebildiği gibi, önceden belir­lenen bir şifreye göre, bir çubuk üzerine açılan çentikler ya da bir sicime atılan düğüm­lerle de belirtilebiliyordu.


Çağdaş İletişim


Yazının icadı iletişim alanında olağanüstü bir değişime yol açtı. İnsanların, düşüncelerini açıklamak için Mısır hiyerogliflerinde olduğu gibi birtakım resimler çizmeye başlamaları ile yazı ortaya çıktı (bak. hiyeroglif). Yazı dili yüzyıllar boyunca çok yavaş gelişti. 15. yüzyıl­da Johannes Gutenberg'in bulduğu basım yöntemi bu alanda önemli bir gelişme oldu. Eskiden elle yazılarak çok yavaş çoğaltılan kitaplar bu yöntemle çok kısa bir sürede çoğaltılabiliyordu. Daha sonra 1475'te Wil­liam Caxton İngiltere'de ilk baskı makinesini yaptı.

19. yüzyılda buhar gücüyle çalışan baskı makineleri ortaya çıktı. Bu makinelerin kulla­nılması ve daha çok insanın okur yazar olması sonucu, yayımlanan kitaplardaki ve gazeteler­deki düşünceler daha çok insana ulaşabildi. 20. yüzyılın ortalarında bir günde yayımlanan gazetelerin toplam baskı sayısı toplumdaki yetişkin insan sayısını geçti.
18.yüzyıl sonlarına kadar, uzak yerlere hızla haber gönderebilmek çok güçtü. Ama 1792'de Fransız mühendis Claude Chappe semaforu icat etti. Bir direk üzerindeki hare­ketli iki koldan oluşan semaforun kollarına verilen her farklı biçim değişik bir anlam taşıyordu. Tepelerin doruklarına yerleştirilen semafor direklerinden oluşan iletişim zinciriy­le bir haber uzak mesafelere hızla iletilebili­yor, örneğin Paris'ten, 725 km uzaktaki Tou-lon'a bir haberin ulaşması 10-12 dakika sü­rüyordu. Napolyon Savaşları sırasında, Lon-dra'daki deniz kuvvetleri komutanlığı ile İn­giltere'nin güney kıyılarındaki donanma üsle­ri arasındaki haberleşmede buna benzer bir yöntem kullanıldı.

yüzyılda iletişim yöntemlerinde büyük gelişme oldu. Mors alfabesinin de mucidi olan Samuel F. B. Morse 1832'de, kablolar aracılı­ğıyla sinyal iletebilen telgrafı icat etti. 1866'da, Atlas Okyanusu'nun altında uzanan bir telgraf hattıyla Avrupa ile Amerika ara­sında telgraf haberleşmesi gerçekleştirildi. 10 yıl sonra Alexander Graham Bell telefonu icat etti. Guglielmo Marconi'nin bulduğu telsiz telgraf ise, bir telgraf hattına gerek olmadan açık denizdeki gemilerle haberleş­meyi sağladı. 20. yüzyılda sesin radyo dalgala­rı aracılığıyla iletilmesini sağlayan telsiz tele­fonun bulunması düzenli radyo yayınlarının ortaya çıkmasına yol açtı. Televizyon 1920'de icat edildi ve ilk düzenli televizyon yayım 1936'da gerçekleşti. II. Dünya Savaşı'ndan sonra televizyon yayıncılığı öylesine büyük bir gelişme gösterdi ki, günümüzde sanayileşmiş ülkelerde her evde en az bir televizyon alıcısı vardır. Bu ülkelerde televizyon başlıca haber alma, eğitim ve eğlence aracı durumuna gelmiştir Günümüzde bilgisayar ve uzay teknolojisi iletişim hızında ve niteliğinde büyük bir geliş­meye yol açmıştır. Dünya yörüngesindeki bir uydu aracılığıyla alınan ilk televizyon görün­tüsü bulanık ve titrekti; ama günümüzde dünyanın öbür ucundan gelen bir yayın yerel yayınlar kadar nettir. Teletekst ya da videotekst sistemleri, yalnızca birkaç tuşa dokunarak uzaktaki bir bilgisayardan gelen bilgileri tele­vizyon ekranında görmemizi sağlar. Telefonla dünyanın hemen hemen her yeriyle doğrudan konuşulabilmektedir.

Bilgisayar İletişimi

Elektronik teknolojisindeki gelişmelere bağlı olarak bilgisayar fiyatlarının hızla düşmesi, eskiden bilgisayar kullanımının fazla pahalı olduğu saat, hesap makinesi ve televizyon gibi aygıtlarda da bilgisayar kullanılmasına yol açmıştır. Bilgisayarların bu yaygın ve etkin kullanımı modern toplumların içinde bulun­duğu "bilgi patlaması" ya da "bilişim devrimi" diye adlandırılan olgunun temelini oluşturur. Bilgisayarlar günlük yaşamımıza öylesine gir­miştir ki, onlar olmazsa bankalar, işyerleri ve kamu kurumlarının çalışmaları durabilir.
Toplumun her kesiminde yaygınlaşan bilgi­sayarlar birbiri ile bağlantılandırılarak daha etkili bir biçimde kullanılabilir. Günümüzün bilişim toplumu için bilgisayarlar arasında iletişim, karayolları ile demiryollarının sanayi toplumunda taşıdığı öneme sahiptir. Çünkü bilişim toplumunun etkin bir biçimde çalışma­sı için gerekli hammadde olan bilginin dolaşı­mı bilgisayar iletişimi ile gerçekleşir. Bilgisa­yarlar iletişimin kendisini de etkilemiş ve telefon santralları giderek birer bilgisayar merkezine dönüşmüştür. Bunun sonucunda, bilgisayarlar arasındaki iletişimin kapsamının genişlemesi ve bütünleşik bir bilgi iletim sistemi oluşturulması yönünde bir eğilim gö­rülmektedir.
Bu bütünleşik bilgi iletim sistemi bilgisayar ağları, kablolu televizyon, veri ve metin iletim sistemleri yanında uydu aracılığıyla iletişimi de kapsayan bir dizi gelişmiş teknolojiyi içerir; elektriğin ülkenin her yerine ulaşması­nı sağlayan elektrik ağına benzeyen bir elek­tronik ağı oluşturarak, kablolarla birbirine bağlanmış ev, işyeri, mağaza, fabrika, okul, kütüphane ve benzeri yerler arasında bilginin kolayca dolaşımını amaçlar.
Günümüzde bilgisayarlar ve televizyon ek­ranları ile birlikte kullanılan telefon, iletişim hizmetlerinin şaşılacak ölçüde gelişmesine yol açmıştır. Uzaktaki bir bilgisayarda depolan­mış geniş bilgi yığını içinden seçilen bir bilgi parçası televizyon ekranında görülebilir. Ter­minaller televizyon alıcılarını telefon hatlarıy­la bilgisayarlara bağlamaktadır. Ana bilgisa­yarda depolanan ve sürekli olarak güncelleşti­rilen bilgiler böylece kolay ve ucuz olarak evlere ve işyerlerine aktarılır. Doğrudan bilgi­sayara bağlı terminallerle bilimsel bilgilere, şirket kayıtlarına, sosyal ve ekonomik veriler­le benzeri bilgilere kolayca ve hızla ulaşıla­bilir.
Evlerdeki bilgisayar terminalleri kullanıla­rak gittikçe artan bir oranda ev dışındaki başka sistemlerle bilgi alışverişine girilebil-mektedir. Bu yöntemle, kişi evindeki termi­nali kullanarak seyahat broşürleri isteyebilir; uçak bileti ya da otel odası ayırtabilir; çeşitli mal ve hizmetleri sipariş edebilir; kredi kartı­nın numarasını bildirerek bedellerini ödeyebi­lir. Böyle bir sisteme bağlı kişilerin birbirleri­ne doğrudan haber göndermelerini sağlayan "elektronik posta" servisi de vardır. İletişim yöntemlerindeki bu devrimden etkilenen alanlardan biri de bankacılıktır. Artık bir hesaptan ötekine, bir bankadan başka bir bankaya elektronik olarak para aktarılabili­yor, kişiler "otomatik vezne"lerden para çe­kebiliyor, işlemler anında hesaba geçirilebiliyor.
Yeni iletişim teknolojileri yolculuğa çıkan kişilere de önemli kolaylıklar sağlıyor. Örne­ğin, iş yolculuğuna çıkan bir kişi ülkenin başka bir yerindeki meslektaşlarıyla kapalı devre televizyon aracılığıyla karşılıklı görüş­me yapabilmekte, toplantı düzenleyebilmektedir. Sinyallerin kablo yerine radyo dalgaları ile iletildiği telsiz telefonlar ve otomobil telefonları hareket halindeki kişilerin iletişim­lerini kesintisiz biçimde sürdürmesine olanak verir. Faksimile yöntemiyle her tür belge anında denizaşırı yerlere gönderilebilir

İLETİŞİM NEDİR? VE İLETİŞİM ÇATIŞMALARI

Bu yazımızda; iletişim nedir ve iletişim yolları nasıldır, iletişim türleri ve de iletişim çatışmalarını incelemeye çalışacağız.
İletişim şöyle tanımlanmaktadır: Düşünce ve görüşlerin sözlü olarak karşılıklı alışverişidir.

İNSANLARDA İLETİŞİM

Başka bir tanıma göre; Bizim başkalarını başkalarınında bizi anlaması süreci olarak tanımlanmaktadır. Doğan Cüceloğlu ise; “iletişim iki birim arasında bir biriyle ilişkili mesaj alışverişidir” şeklinde açıklamıştır. Birim kelimesi insanı, hayvanı ya da makineleri kapsamaktadır. İletişim sadece insana özgü bir olay değildir.
İnsan, jest ve mimikleri kullanan gelişmiş refleks ve içgüdülerinin yanısıra dilide içine alan çok karmaşık öğrenilmiş davranışlarla iletişim yapan yegane varlıktır. Davranışlar doğuştan gelen gelip geçici ve öğrenilmiş olarak üçe ayrılır. Öğrenilmiş davranışlar bireylerin toplum içinde doğduktan sonra iç ve dış çevrelerinden gelen uyarıcılarla iletişimini etkileşim sonucu edindikleri nisbeten kalıcı davranışlardır. Bunlar ikiye ayrılır:
a) Toplumca arzu edilen davranışlar, b) Toplumca arzu edilmeyen davranışlar.
Toplumca arzu edilen davranışlarda da uyum gösterme isteği söz konusudur.
İnsan etkileşim dinamiğini açıklamada beş temel varsayım öne sürülmektedir:
1) İletişim kuramamak imkansızdır. Hiçbir şey yapmamak dahi anlamlı bir mesaj oluşturur ve iletişime girer.
2) İletişimin içerik ve ilişki düzeyleri vardır. İlişki düzeyi içerik düzeyine anlam verir. Kişi öğretmeninden kalem isterken farklı, arkadaşından isterken farklı cümleler kuracaktır. İkisinde de anlam içerik aynıdır.
3) Mesaj alışverişindeki dizinsel yapı anlamı oluşturur. Kurulan cümlede yükleme en yakın kelime vurgulanmak isteniyor demektir.
4) Mesajlar sözlü ve sözsüz olarak iki tiptir. İçerik iletişiminde sözlü mesajlar ilişkiyle ilgili tutum ve tercihlerde anlatımda ise sözsüz mesajlar etkili olurlar. Mantıksal mesajlar sözlü, duygusal mesajlar sözsüz olurlar.
5) İletişimi kuran kişiler eşit veya eşit olmayan ilişki içindedir.

İLETİŞİM TÜRLERİ VE ÇATIŞMALAR

1) Kişi içi iletişim ve çatışma: Bir insanın düşünmesini, duygulanmasını, kişisel ihtiyaçlarının farkına varmasını içgözlem yapmasını, rüya görerek kendi içinden mesaj almasını ya da kendine sorular sorarak bunlara cevaplar üretmesini bir iç iletişim olarak görebiliriz. İki insan arasında gerçekleşen iletişim benzeri tek bir insan içinde de gerçekleşebilir. Mesaj üretmekle yorumlamak kişi içi iletişimdir. Kişi içi çatışmalarda iki grupta toplanabilir:
Bilinç dışında baskıda tutulan çatışmalar ve bilişsel çatışmalar.
2) Kişiler arası iletişim. Mesaj gönderenin başka, gönderilenin başka insanlardan oluştuğu iletişimdir. Mekan ve zaman birliği olmalıdır.
Kişiler arası iletişim sözlü ve sözsüz olarak ikiye ayrılır. Sözlü iletişim dil ve dilötesi şeklinde olur. Sözsüz iletişim yüz ve beden bedensel temas, mekan kullanımı şeklinde olur.
3) Örgüt içi iletişim ve çatışma: Örgüt içinde görev alan kişilerin önceden tanımlanmış bir takım rollere girerek hiyerarşik bir düzen içinde bu rollerinin gereğini yerine getirerek, iletişimde bulunmaları örgüt içi iletişime girer. Örgüt içi çatışmalar ise genelde rol çatışmaları ve alt üst ilişkilerinden doğar. Kendi yönetiminde olmayan bir personel ya da birimi bir yönetici kendi hizmetinde esas sorumludan gereken izni almadan kullanması ilgili kişiyi hiçe saymak ya sa o kişiyi tanımamaktır. Böyle bir durumda yapılan işler ve birbirine karışmakta ve esas yapılması gereken iş aksamaktadır. Aynı zamanda fikri alınmayan yönetici bir çatışma yaşamaktadır. Ve bu çatışmayı farklı şekillerde dışada yansıta bilmektedir.
4) Kitle iletişimi ve çatışma: Bir takım bilgilerin sembollerin, bir takım hedefler tarafından üretilmesi geniş insan topluluklarına iletilmesi ve bu insanlar tarafından yorumlanması sürecine kitle iletişimi denir. Kaynak ve hedef arasındaki kanallara ise kitle iletişim araçları denir.
İletişim çatışmalarını farklı bir açıdan ise söyle açıklamaktayız:
1) Aktif çatışma. Burada düşünülen şu olmaktadır. “Kötü adam ne söylerse kötütür.” Karşı karşıya gelinen kişilerin birbirilerinden hoşlanmamaları, birbirilerine kızmaları durumunda aktif çatışma ortaya çıkar.
2) Pasif çatışma: Küsler diyaloğu olarakta anılır. Burada insanlar herhangi bir sebebten ötürü örneğin, çekindikleri için veya kötü oldukları için ilişki kurmaktan çekinirler. Yani birlikte yaşayan insanların birbirleriyle iletişim kurmamaları bir tür çatışmadır.
3) Varoluş çatışması: Ben sandımki! Bir insan karşısındakinin sözlerini yanlış anlarsa ya da onun sözleriyle ilgisi olmayan bir mesaj verirse bu duruma varoluş çatışması adı verilir.
4) Tümden redetme: Eğer bir kişi kendisine yöneltilen mesajı tümüyle rededer tamamen aksi görüş sunarsa tümden redetme çatışması sergilenmiş olur.
5) Ön yargılı çatışma: ya da ben kararımı çoktan verdim: Bu tür çatışmada kişiler belli bir konuda tartışmaya başlamadan önce o konuda bir önyargı, bir peşin hüküm edinmişlerdir. Tartışma sırasında ısrarla bub önyargılarını savunurlar. Tartışma onların başlangıçda sabit olan fikirlerini herhangi bir şekilde etkilemez.
6) Yoğunluk çatışması: ya da Haklısın ama: İki kişinin görüşleri arasında kısmen uyuşma olması halinde yoğunluk çatışması oluşur.
7) Kısmi algılama çatışması: ya da Bunuda mı demiştin: Eğer bir kişi karşısındaki kaynaktan kendisine gönderilen mesajlardan ancak bir kısmını algılar diğerlerini algılamazsa bu durumda kısmi algılama çatışması ortaya çıkar.
 Alı koyma çatışması: ya da Anlatamadım galiba: Bu çatışmada kişi karşısındaki kaynaktan kendisine gönderilen mesajı tam olarak anlar fakat, üçüncü kişiye tam doğru olarak iletemez. Aktarmayı eksik ya da çarptırarak gerçekleştirir.

KİŞİLER ARASI İLETİŞİM ÇATIŞMALARININ NEDENLERİ

1) Bilişsel: Gördüklerimizi, işittiklerimizi zihnimizde bunlara verdiğimiz anlamları, unuttuklarımızı, hazırladıklarımız, kendimiz ve çevremize ilişkingetirdiğimizkalıp ve düşünceler şemalar kuracağımız iletişimleri büyük ölçüde ettikiler.
2) Algı: Algı duyu organlarının beyinimize ulaşan verilerinin örgütlenmesi, yorumlanması, anlamlandırılması sürecine verilen addır. Algıda oluşacak bir bozukluk iletişim çatışmalarında önemli bir rol oynamaktadır.
3) Duygu: Vücutda gözlenen değişikliklerle tanımlanır. Bireyin içinde bulunduğu duygu durumuna göre iletişimi sağlıklı kurabilir ya da kuramaz. Çünkü duyguları kişiyi olaylara karşı nasıl bakacağını büyük ölçüde belirlemektedir.
4) Bilinç dışı: İnsanların bilinç dışlarında bulunan duygular, çatışmalar, bunlar görünürdeki kişi davranışlarını duygularını düşüncelerini yönlendirir.
5) İhtiyaçlar: İnsanlarla kurulan ilişkilerin ve yaratacağımız çalışmaların niteliğini belirleyen ihtiyaçlarımızdır.
6) İletişim becerisi: İnsanlar iletişim sırasında yaptıkları hataları gösterir, nasıl iletişim kurması konusunda bilgi verirsek, iletişim çatışmalarına girme olasığını önleriz. Uygun eğitim verilmesi halinde kişiler karşılarındaki insanların duygusal durumlarını, içerisinde bulundukları durumları daha iyi anlayabilmektedirler.
7) Kişisel faktörler: Cinsiyet, fiziksel görünüm, tutumlar. Burada iletişime geçilen insanların bulundukları konum büyük önem taşımaktadır. Örneğin görme engelli bir insanla konuşurken ya da bir şey tanıtırken insanlar bu insanlarla herhangi bir göz teması olmadığı için seslerini yükselterek konuşmakta, görme engelli kişinin sağından solundan çekiştirmektedir.
 Kültürel faktörler: Kurallar, dil, din. İçinde yaşanılan toplumun ortaya koyduğu kurallar büyük iletişim çatışmalarına yol açmaktadır. Görmeyenlerin henüz eğitilmedikleri dönemde hafızlık yaparak geçimlerini sağlarlarmış bu söylence günümüzde eğitiminin son noktasına yaklaşmaş insanlara seslenirken “hafız” diye seslenilmekte ve bir genelleme yapılarak görmeyenin ayırtedici özelliklikleri bir kenara bırakılarak işin sadece dinsel kısımı vurgulanmaktadır.
9) Roller: Grup içinde belli bir pozisyonda bulunan kişilerden beklenen davranışlara rol adı verilir. Mesleki ve sosyal roller olarak ikiye ayrılır.
10) Sosyal ve fiziksel çevre: Farklı ortamlarda olayları farklı algılar farklı tepkilerde bulunuruz.
11) Mesajın niteliği: Kişiler kendilerine ulaşan bir mesajın kabsamına karşı olduklarında sırf bu büzden mesaj gönderenle çatışmaya başlayabilirler. Mesajla mesaj getiren kişiyi birbiriyle karıştırmamalıyız.

İNSAN İLETİŞİMİNDEKİ DÖNEMLER

1) Ana rahmindeki dönem: Doğmadan önceki 40 hafta. Gerek zigot gerekse fetus halindeyken halindeyken bile çocuğun ana karnıydayken çevresiyle iletişimde bulunmaktadır. Bu sırada çocuk, annenin yaşantılarından doğrudan doğruya veya dolaylı olarak etkilenir. Bu dönemde kişi içi iletişimin gelişmemiş hali egemendir.
2) Yeni doğmuşluk dönemi: Doğuştan sonraki ilk 12 haftadır. Çocuk bu devrede donkunma, duyma, görmeyle ilgili uyarıcılara cevap vermeyi öğrenir. Kişi içi iletişimi etkili olarak devam eder ve gelişir.
3) Bebeklik dönemi: 3-24 aylar. Baş, göz, el, gövde, parmak hareketlerinde gelişmeler devam eder. Yirmi dört’üncü ay içinde konuşma yoluyla iletişim başlar.
4) İlk çocukluk dönemi: 2-5’inci yıllar. Bu dönemde bireyler arası iletişim gelişir. Ancak burada daha çok anababa, yakınakrabalarla bu ilişki oluşur.
5) İkinci çocukluk dönemi: 6-18’inci yıllar. Karşı cinsten kimselerle birşeyler ve bireyler arası iletişim gelişir. Ayrıca grupların üyeleriyle iletişim başlar.
6) Yetişkinliğin ilk dönemi: 19-30’uncu yıllar. Bu dönemde her türlü karmaşık iletişim çeşitleri gelişmiştir. Birey içinde değişik roller alma ve çeşitli kurallara uyma zorunluğundadır. Bu dönemde kendinden yukarı yaşlarla iletişim egemendir.
7) Yetişkinliğin orta dönemi: 30-45’inci yıllar. Kendinden küçüklerle ve çocuklarla iletişimin en ileri olduğu dönemdir. Duygulayıcı ve iletici rolünden dah büyük sorumluluklar almaya geçiş dönemidir.
 Yetişkinliğin son dönemi: 45-60’ıncı yıllar. Bilgi edinme ve öğrenmenin yerine bilgi verme, öğretme, yönetme, yükmetme geçiş yaşanmaktadır. Bireylerin karar verici gruplar halinde içinde bulunduğu dönemdir.
9) Emeklilik dönemi: 65-80’inci yıllar. İktidarı terketme ve karar vericilikten çekilme dönemidir. Hayatın sonuyla ilgili filozofik düşüncelerin geliştirildiği dönemdir. Olayların bütün olarak ele alındığı ve değerlendirildiği dönemdir.
10) Yaşlılık dönemi: 80 yıldan sonrası. Bu dönemde özellikle ilk anılara önem vererek geçmişte olanlar düşünülür.
11) Bu yazımızda iletişim nedir ve iletişim çatışmaları nedir genel hatlarıyla bakmaya çalıştık. Gelecek sayımızda görme engelli ve iletişim başlıklı bir yazıyla kendi dünyamıza daha yakından bakacağız. Sözlerimi bitirirken şunları söylemek istiyorum; karşınızdaki kişi kim olursa olsun, hakkında bir yargıya varmadan onu iyi anlayalım ve çok boyutlu düşünmeyi ihmal etmiyelim. Kısacası karşıdaki insanın ayakkabılarını giyerek birde o taraftan bakalım. İşte o zaman dünyaya ve insanlara bakışmız değişik bir boyut kazanacaktır.

evlilikte iletişim, aile içi iletişim, arkadaşlıklarda iletişim

Evlilikle birlikte kişilerin yaşamlarında bir çok değişiklikler olmaktadır. Evlilik yaşantısıyla bekarlık rollerinden evlilik rollerine geçilmektedir. Aile yaşamının temelini eşler arasındaki etkileşim ve iletişim oluşturmaktadır.Eşler duygusal olarak birbirlerine bağlıdır. Aynı evi paylaşırlar ve alınan kararlarda birlikte sorumluluk alırlar. Doğal olarak evli çiftlerin arasında çeşitli nedenlerle sorumlulukların paylaşılması, çocukların yetiştirilmesi vb. sorunlarda ortaya çıkabilmektedir. Evlilikte ortaya çıkan sorunların yoğunluğu evlilik süresine ve kişilerin kişilik özelliklerine göre farklılıklar göstermektedir. Mutlu eşler birbirleriyle daha çok konuşmaktalar ve iletişim kanallarını açık tutmakta daha fazla çaba göstermektedirler. Mutsuz çiftler ise; birbirleriyle konuşmak için daha az zaman ayırmakta ve aralarında çıkan sorunları çözmek yerine daha çok kaçmayı tercih etmişleridr. Mutsuz çiftlerde oluşan boşanmaların en başta gelen sebebi ise çiftler arasında yetersiz iletişim ve sorunları yerinde çözememek gelmektedir.

Evlilikte iletişim ve evlilik doyumu arasında neden sonuç ilişkisinden daha çok karşılıklı bir ilişki söz konusudur. Evlilik doyumu iletişimi, iletişim de evlilik doyumunu etkilemektedir. Dolaysıyla olabildiği kadar açık bir şekilde birbirilerinin duygularını paylaşmanın, eşlerin duygularının ve şikayetlerinin dinlenmesinin, empatik olmanın yani karşınızdaki insanın duygularını anlamanın, saygılı bir şekilde davranmanın evlilik doyumunu olumlu olarak etkilemektedir.

AİLE İÇİ İLETİŞİM

İki birim arasında birbirine ilişkin mesaj alış-verişi diye tanımlanan iletişimin kurulamaması, duyguların bastırılması ve sorunların çözümlenememesi anlamına gelir ki böyle bir aile ortamı psikolojik açıdan sağlıksızdır. Çocukluğunda sabit ve köklü adetlere göre yetiştirilmiş anababalar, çocukları bir problemle karşılaştıklarında kendi anababalarına takındıkları tutumları benimserler. Bundan daha iyi bir yolu öğrenmeye fırsatları olmadığından kendi anababalarının yapmış oldukları hataları tekrarlarlar. Annebabalarından öğüt işitmiş olanlar kendi çocuklarına da aynı şekilde nasihat etmeye ve onların problerini çözmede bu şekilde yardımcı olmaya eğilimlidirler. Anababaların çocuklarına karşı iletişim biçimlerini gözden geçirdiğimizde anababaların problemi olan çocuklarına karşı davranışları dinlemek değil, konuşmak, öğüt vermek şeklinde olduğnu görmekteyiz. Bu anababalar çocuğu birşeyler söyleme gereği duyarlar. Etkili anababa olmanın amacı anababaların biraz susup dinlemeyi öğrenmeliridir. Kendisinin dinlendiğini hisseden çocuk daha sağlıklı ve kendine güvenli yetişiecektir.

AİLE İÇİ İLETİŞİM VE ARKADAŞLARLA İLETİŞİM

Aileye ilişkin pek çok özellik arkadaşlığı da etkilemektedir. Anababanın varlığı, yokluğu, kardeşlerin cinsiyeti, annenin çalışıp çalışmaması gibi özellikler arkadaşlıkların üzerinde etkili olmaktadır. Ayrıca aile bozulmalarının, aile içi çatışmaların arkadaşlıkları olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Arkadaşlar konusunda anababanın güç uygulayıcı tavrı açıklama yapmamayla birlikte görüldüğü zaman gencin arkadaşlıklarında önemli zedelenmeler görülmekte, yani rededici ve baskıcı anababa tutumları arkadaşlıklara müdahele ettiklerinde sonuç yıkıcı olmaktadır. Çocuklukta ya da gençlik döneminde arkadaşlarınca kabul edilen çocuklar ilerde daha başarılı olmakta ve kendilerine olan güvenleri daha çok olmaktadır. Tabii ki çocuğumuzun seçtiği arkadaşlar hakkında bilgi edinmek en doğal hakkımızdır. Ancak bu bilgi edinme süresince çocuğu ya da genci incitmemeye özen göstermemiz gerekmektedir. Arkadaşlık ederek, ikna ederek yapılan anababa davranışları, çocuğun anababasının isteklerine uyum göstermesine, tehtit ederek ve sevgi esirgeyerek yapılan anababa davranışlarının çocuğun anababasının isteklerine uyum göstermemesine ya da anababa varken isteklere uymasına yokken yine kendi bildiği gibi yapmasına neden olmaktadır.

Arkadaşlık ilişkilerinde sağlıklı bir iletişim kurabilmek için şu durumlar önem taşımaktadır:

Fiziksel yakınlık, fiziksel görünüş, kişisel benzerlik veya tamamlayıcılık, karşılıklı olumlu yaklaşım. Fiziksel yakınlık arkadaşlık kurulabilmesi için gereken şartların başında gelir. Her şeyden önce kişilerin birbirilerini görüp, hissedebilecek, konuşmalarına izin verecek olanakların olabilmesi için belli bir fiziksel yakınlığa ihtiyaç vardır. Fiziksel görünüş ikinci sırada yer almaktadır. Çünkü kişi yeni tanıştığı bir grup insan arasınan ilk olarak görünüşünden hoşlandığı kişilerle arkadaş olmak ister. Kişisel benzerlik arkadaşlığın kurulmasında ve sürdürülmesinde önemli bir unsurdur. Çünkü benzerlik kişiye yaşam tarzının ve düşüncelerinin doğru olduğu izlenimini verir. Karşılaştığı bir problemde kendisi gibi olanların onu daha iyi anlayacağını düşünür. Ama bu durum her zaman olumlu sonuçlar doğurmayabilir.
Kişiler sağlıklı bir yaşam sürdürebilmeleri için kesinlikle iletişim kurmaları gereklidir. İletişimi engellenmiş insanlar da daha önceden görülmemiş psiko-patolojik hastalıklar görülmektedir.

Sonuç olarak şunları söylemek istiyorum. Öncelikle yaşadığımızı farketmemiz gerekmektedir. Acaba geri kalan günlerimizi mi tamamlıyoruz yoksa insanlık için bir şeyler yapmak için mi yaşıyoruz. Bu sorulara yanıt vermek öyle düşünüldüğü gibi kolay değil. Örneğin bir deneme yapalım. Şu anda bir şeyler düşünün ve lütfen bü düşünme sırasında okumayı durdurun.
Evet yeniden merhaba. Eğer yanılmıyorsam büyük bir çoğunluğumuz ya geçmişteki güzel bir anı veya hoş olmayan bir anı düşündük. Ya da gelecekte neler yapacağımızı, tatilde nere gideceğimizi, ay sonunu nasıl getireceğimizi düşündük. Ancak şu an ben yaşıyorum ve mutluyum diyebilen kaç kişi oldu bilemiyorum. Eğer dediyseniz ne mutlu size. Çünkü anın tadını çıkarıp bir takım isteklerimizi ertelemeden yaşamak ya da onları bir düzene sokmak kendimizle olan iletişimizi daha sağlıklı kılacak ve hayata bağlılığımızı daha da artıracaktır. Bir sabah kalkınca önce kendinize sonra odanıza daha sonra evdekilere merhaba demeyi esirgemeyin. Sokağa çıktığınızda ağaçlara, ilk karşılaştığınıza merhaba demeyi esirgemeyin. Siz bu cömertliği gösterirseniz inanın o gün sizin için daha çekilir ve yaşanası bir hale gelir.